Descartes'la birlikte “Düşünüyorum öyleyse varım” diyerek, “İnanıyorum öyleyse varım” diyenlerin, kutsal ışığını söndürmeye çalışanlar karanlıkta kalıyorlar.
Işığını Kutsal Kitap’lardan alanların, bilgi ve bilgelik kaynakları, İlk Peygamber’le başlar, Son Peygamber’le doruk noktasına ulaşır. İki dünyayı birden aydınlatan güneşin, hiçbir zaman batmadığını bütün dünya görüyor.Tek dünya yüzyıllarında,kutsal bilgelik kaynaklarını unutanların,büyütülen seküler bilgi yığınlarının altında ezildikleri biliniyor.
Kaynakları sınırlı dünyanın, sınırsız kaynakları olan dünya yanında, kısa bir oyun dünyası olduğunu, akılları başlarında ve gönüllerinde olanlar bilirler. Bilgeliğe öncelik verenler, oyun dünyasını bir barış dünyasına çevirmeye çalışırlar. Bilgiye öncelik verenler ise, bir savaş dünyasına çevirmek yolunda birbirleriyle yarışırlar.
Bilgeliğe dönüşen bilgi, bilgiye dönüşen bilgelik, bir dünyaya dönüşen iki dünyanın görülen ve görülmeyen iki ayrı yüzünü oluşturur. Görülmeyen yüzünün haberlerini peygamberler, görülen yüzünün haberlerini bilginler verirler. Seküler dünyada olduğu gibi, peygamberlerin yerine bilginler geçerse, Yeni Hiroşima’lar arka arkaya gelirler.
Bilgiyi bilgeliğe dönüştürmesini bilen Seyid Hüseyin Nasr ,“Bir Kutsal Bilim İhtiyacı” kitabında, bilginin ve bilgeliğin kaynağını ele alır. İki dünyayı bütünleştirenler, dünyaya “Gökyüzünde İsa” ile, “Tur Dağı’nda Musa” ile , “Miraç’ta Muhammed” ile bakmasını başarırlar. Ve iki dünyada, Allah’ın hem izini, hem yüzünü görürler.
İnsanlığın bilgelik ve bilgi birikimi, Adem, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed önde olmak üzere, bütün Peygamber’lerin bilgeliklerinden ve bilgilerinden beslenir. Peygamberler doğruyla yanlışın, iyiyle kötünün, güzelle çirkinin sınırlarını belirmede ana ilkeleri verirler. Onların sınırlarını aşanlar, Yeni Nuh Tufan’larına davetiye çıkarırlar.
Allah’ın bilgeliğini ve bilgisini, anlama ve anlatma sorumluluklarını yerine getirmeyenler, Marx benzeri “Peygamberleştirilen Peygamberler”in askerleri olurlar.