Bir yerel yönetim modeli olarak belediyeler, halkın yararına çalıştığı varsayılan kurumların başında geliyor. Yaşam kalitemizi etkileyen pek çok hizmetin belediyelerin görev, yetki ve sorumluluk alanına girdiğinin farkındasınızdır. Bu anlamda belediyelerin görevlerinin hiç birisi önemsiz ve ihmal edilebilir değil, çünkü halkımızın yaşamını doğrudan etkiliyor.
Soru şu; belediyeler bu görevlerini layıkıyla yerine getirebiliyorlar mı? Bu sorunun cevabını halk hemen veriyor; maalesef belediyelerin çoğu başarısız. Görevlerini layıkıyla yerine getiremiyorlar. Birkaç belediyenin başarılı işler yapması, yasalara uygun davranması, halkını memnun etmesi bu gerçeği değiştirmiyor, istisnalar bu kaideyi bozmuyor. Her belediye başarısız değil elbette, ama biz çoğunluğunun artık halkın yararına çalışmadığını gözlemliyoruz.
Seçimlere beş, altı ay kala şehir içi yolları onarmaya başlayan, kanalizasyonu olmayan semtlerde, köylerde seçimler yaklaşırken altyapı çalışması başlatan bir belediyenin sınırlarında yaşıyorsanız böyle düşünmeniz kaçınılmaz. Koskoca dört buçuk sene hiç bir hizmet alamayıp, tam seçimler yaklaşınca sosyal medyasında şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz, ekiplerimiz bugün de filan yerde çalışıyorlar diyen bir belediye görünce insanlar acı acı gülümsüyorlar.
Seçimlere son altı ay kala çalışmaya başlayan belediyeler, önceki dört buçuk yılda ne yaptılar acaba? Devletin kendilerine tahsis ettiği vergileri topladılar. Başka? Belediyelerin rutini dediğimiz, çöplerin toplanması, su şebekesinin işletilmesi gibi işleri yürüttüler. Bu işler için de vatandaştan para aldılar. Suyu parayla sattılar, çöp vergisi topladılar. Yeni yapılacak inşaatlardan metrekare başına ücret alıp ruhsat verdiler, binalardan emlak vergisi topladılar. Bunlar belediyelerin halktan ücret alarak yaptığı hizmetler.
Dikkat ediyorum belediyeler gelir getiren işlerini hiç aksatmıyorlar, bu tür işler bir şekilde hep yürüyor. Ama ücretli olmayan hizmetlerde pek çok aksaklık yaşanıyor. Mesela, alt yapı çalışmalarında durum vahim. Özellikle Anadolu’da bazı ilçe belediyeleri sorumlulukları altındaki alanlarda altyapı çalışmalarını aksatıyorlar. Eskiyen yollar onarılmıyor, yeni yapılan şehiriçi yollara asfatlama yapılmıyor, toprak yol olarak bırakılıyor, insanlar kışın çamur, yazın toz içinde yaşamaya mahkum ediliyor. Çöpler toplanıyor ama koskoca sitelerin yan yana olduğu mahallelelere çöp konteyneri bile yeterli sayıda konulmuyor, ertesi güne kadar dolup taşan konteynerler çevreye hem kötü kokular saçıyor, hem de kötü bir görünüm arz ediyorlar. İnsanların defalarca başvurmalarına rağmen çözüm getirilmiyor. Dere ve çayların çevresindeki bataklıklar zamanında ilaçlanmadığı için yazın belde sakinleri sivrisineklerle baş başa bırakılıyor. Mart-nisan aylarında larva dönemindeyken yuvasında ilaçlanmayan sivrisinekler, temmuz ayında başlatılan araç üstü göstermelik ilaçlama ile havada öldürülmeye çalışılıyor.
Sokak hayvanları konusu da belediyelerin sorumluluk alanına giriyor, medyaya pek çok sorun aksetmiş durumda, okumuşsunuzdur. Belediyelerin bu konuda da doğru düzgün bir çözüm üretemedikleri ortada. Mahallelerde halkın sahip çıktığı sokak hayvanları hastalandığı zaman başvurulan belediye veteriner hizmetlerinde bile sorun var, hastalanan hayvanların çoğunun tedavi için götürüldüğü merkezlerde öldüğü haberi geliyor.
Bir başka belediye faaliyet alanı olan şehiriçi ulaşımda da büyük sorunlar var. İstanbul’daki arızalanan otobüs, metro, metrobüs haberlerini bir tarafa bırakırsak, Anadolu’daki belediyelerin çoğu şehiriçi veya beldeler arası ulaşımda da çok başarısız durumdalar. Bazı ilçelerde belediye kendisi otobüs işletmeciliğini başaramadığı için ulaşım dolmuşlara bırakılmış durumda. Ancak dolmuşlara hiçbir denetim yapılmıyor. İstisnalar elbette var, ama otuz yaşındaki ilkokul servis araçlarıyla şehir içinde dolmuşçuluk yapmaya çalışanlar mı ararsınız, koltukları delik deşik, içi temizlenmemiş leş gibi kokan araçlar mı ararsınız, hiç birisine denetim yapılmıyor.
Bütün bunlara ek olarak, başka bir partiden devralınan belediyede bir çok elemanın işten çıkarılarak mağdur edildiğini, kişilerin uzmanlıklarıyla ilgili olmayan yerlerde görevlendirildiklerini de gazetelerde okuyoruz. Vatandaşın düzenli emlak vergisi vererek oturduğu evinin önündeki yolu, bütçe yok diyerek asfaltlamayan, çamur ve toz içerisinde yaşamasına sebep olan belediyenin, konserler düzenleyip, panayır veya fuar organize ederek siyasal yandaşlarını ihya ettiği haberleri yerel gazetelerden eksik olmuyor. Ancak hemen belirtelim, bütün belediyeler için bu duyduklarımız geçerli değil, yasalara uygun ve gayet düzgün çalışan, şehrindeki insanlar arasında parti farkı gözetmeden hizmet götüren belediyeler de var.
Şehirlerimizde dronlar ile havadan yapılan çekimleri izledikçe, imarın da nasıl kötü yönetildiğini görüyoruz. Betonlaşmanın zirveye ulaştığı, emlak vergisi alacağım diyerek her tür düzensiz/plansız yapılaşma ve betonlaşmaya belediyeler tarafından izin verildiği görülüyor. Birbiri üzerine yığılmış binalarda yaşamak zorunda kalan insanlarımız güneşi ve gökyüzünü göremiyorlar. Şehiriçi yeşil alanların azlığı, yollarda ağaçlandırma çalışmalarının ihmal edilmişliği de belediyelerin görevleri olduğu halde ilgilenmedikleri diğer konular. Var olan ağaçları bile yanlış budama yaparak kurutan belediyeler gördük.
Kısacası “belediye” dediğimiz kurum, halkımız için rantabl çalışan bir yerel yönetim modeli olmaktan uzaklaştı. Eleştirilerimiz şu veya bu partiye değil, sisteme. Ayrıca suçlayıcı bir dil kullanmak asla istemiyorum, çünkü biliyorum ki belediyelerde yönetimler başarısız olsa da, içerideki çeşitli birimlerde, sorumluluk sahibi, işini, mesleğini seven memleket evlatları sayesinde her belediyede doğru düzgün çalışan bölümler mevcut. Zaten onlar sayesinde bu kurumlar ayakta durabiliyorlar. Ancak takdir edersiniz ki, kamusal hizmezler, kişisel fedakarlıklara, kişilerin vicdanına bırakılmayıp hukuk yoluyla, idarenin kendi tasarruflarıyla yasalara uygun olarak, disiplinli bir şekilde halkın yararına çalışmasını gerektirir. Bu manada, Amerika’dan bire bir alıntıladığımız belediye isimli şimdiki yerel yönetim modelinin yerine, milletimizin kendi geçmişindeki uygulamalara bakarak, kültürümüze ve toplumsal yapımıza uygun yeni bir yerel yönetim modeli üretilmesinden yanayım.
Şimdilerde devletimizin vilayet sayısını artıracağına ilişkin duyumlar alıyoruz. Yüz vilayet sayısına çıkılarak, yüz büyük şehir belediyesi oluşturulmalı, ilçe belediyeleri devre dışı bırakılmalıdır. Çünkü özellikle Anadolu’da yerel kamusal hizmetlerin en çok aksayanlarının ilçe belediyelerine ait olduğu görülmektedir. Büyükşehir belediyeleri ile yetki ve sorumluluklar konusunda problemler çıkmakta, hele hele farklı partilere mensup kişiler yönetimdeyseler sorunlar halkın aleyhine sonuç verecek kadar büyümekte, çözülememektedir. İlçe belediyesinin arazi tahsisi yapmadığı için büyükşehir belediyesinin arıtma tesisi yapamaması ve denize giren onbinlerin çeşitli hastalık riskleri altında olduğu sahil kasabaları gördük. Arıtma tesisinin elektrik parası çok geliyor diye geceleri kapatan, denizi kirleten belediyeler gördük. Denizlerimizi koruması gereken belediyelerin, kendilerinin denizi kirlettiklerini ve denetlenemediklerine şahit olduk. Bütün bu hizmetlerin büyükşehir belediyelerince yürütülmesi yereldeki iki başlılığı ve yetki/sorumluluk karmaşasını giderecektir diye düşünüyoruz.
Eğer büyükşehir belediye sistemi de başarısız olursa, yerel kamusal hizmetlerin doğrudan merkezi yönetimin ilgili bakanlığına bağlı kuruluşlarca yürütülmesi de bir çözüm olacaktır. Kaldı ki Avrupa’daki pek çok ülkede belediye şeklinde herhangi bir yerel yönetim modeli yoktur. Hizmetleri merkezi yönetime bağlı birimler yürütmektedir. Böylece tasarruf sağlanacağına, daha belediye seçimlerinden başlayarak yapılan yüklü miktardaki kamusal harcamanın merkezi yönetim tarafından halk yararına çok daha rasyonel kullanılacağına inancımız tamdır. Büyükşehirlerde hatta ilçelerde muhtarlık sistemine de artık gerek kalmamıştır, muhtarlıkların sadece köy ve beldelerde devam etmesi yeterlidir. Gelişen teknoloji ile şehir hayatındaki muhtarlık hizmetleri, çok daha ucuza ve etkin şekilde yürütülebilir.
Yerel yönetim modelimizin, yirmibirinci yüzyılın gereğine uygun olarak tekrar ele alınmasını kaçınılmaz görüyorum. Yerel yönetimler geçmişte demokrasinin ve halkın siyasete katılımının bir gereği olarak kabul edilmekte idi. Ancak günümüzde halkın yararına işleyen bir yanı kalmamıştır. Bu gerçeği kabul ederek köklü bir şekilde çeki düzen verilmesi veya yeni bir yerel yönetim modeli üretilmesi şarttır.