Güneşin batışıyla Mersin'in ücra bir köyünde, üstü başı çamur, elinde kuru bir tandır ekmeği iki küçük çocuğun hayatı umursamadan gülen yüzleri, basit bir seksek, misket, kapak, saklambaç oyununun getirdiği neşeyle parlıyor.
Oyun, araştırmanın en yüksek biçimidir, der Albert Einstein. Bu sözlerin derinliğini anlamak, çocukluk günlerimizdeki o altın anları hatırlamak, bizi oyunun gerçek gücüne doğru bir yolculuğa davet ediyor. Oyunun sadece oyun olmadığını vurguluyor. Hayatın ta kendisi!
İnsanoğlu, hayatın teknolojiyle ve internetle olan bağıyla birlikte insanlığa sunulan oyun ve uygulamalar arasında kaybolmuşken, kendimize sormamız gereken önemli bir soru var:
Hangi aktivite beni tümüyle etkiliyor ve benim dikkatimi çekiyor?
Hangi faaliyet beni bunaltmadan yeteneklerimi geliştirecek kadar zorluyor?
Hangi oyunlar, oyuncaklar rüyalarımı, hayallerimi ve zamanımı meşgul ediyor?
İşte tam bu noktada “oyun” -sanal oyunlar değil, bizi bizden alan tamda merkezinde bizim olduğumuz sevinçten, hüzünden ağladığımız oyunlardan bahsediyorum- devreye giriyor. Çünkü oyun, yaş, meslek veya sosyoekonomik durumla sınırlı olmayan evrensel bir yetenektir. Oyun, sıklıkla gözden kaçırılan ama gerçek mutluluk için hayati önem taşıyan bir insan özelliğidir. Günümüz çocuklarının ulaşamadığı, oynamaya zaman ve mekân bulamadığı oyunlardan söz diyorum.
Eğitimde ve kariyerde başarı için harcanan zaman, çaba ve kaynaklar konusunda pek çok strateji geliştiriyoruz. Etüt merkezleri, özel hocalar, dershaneler ve test kitapları için ciddi miktarda para harcıyoruz. Ancak birçoğumuz, oyunun çocuklar için sadece bir boş zaman etkinliği olmadığını, aynı zamanda bir öğrenme ve gelişim aracı olduğunu unutuyoruz. Hem de öyle bir unutuyoruz ki onları kendi ellerimizle yok ediyoruz. Hep birlikte bunun için gayret ediyoruz. Sonra da çocuklar niye böyle sorusunun cevabını nerde arayacağımızı bilemiyoruz.
Bilim adamları, oyunun çocukların sosyal, duygusal ve bilişsel becerilerini geliştirmeye yardımcı olduğunu uzun süredir söylüyorlar. Ancak sadece çocuklar için değil, aynı zamanda yetişkinler için de geçerli olan bu gerçeği görmek önemlidir. Oyun, bize anın tadını çıkarma, kendi sınırlarımızı zorlama ve yüksek bir farkındalık durumuna ulaşma fırsatı sunar. Çocuğun gözleri, zihni, hayalleri, umutları; oyunla açılır, coşar ve oradan aldığı ilhamla gerçek hayata yön verir.
Bazen bir dağa tırmanmak, bir oyuncak yapmak veya sadece kendinizi işinize kaptırmak; bu aktivitelerde, zamanın durduğu, benliğin saf bir farkındalık noktasında bütünleştiği bir 'akış' hali yaşanır. İşte bu noktada, oyunun gücü ortaya çıkar. Oyun, bizi meşgul ederken zamanın nasıl geçtiğini unutturarak, hayatın olağanüstü hale gelmesini sağlar. Zaman geçmiş ve geleceği bir araya getirir böyle zamanlarda. Zaman durur, her şey oyunun etrafında döner. O alana giren kim olursa olsun bu döngüde kendine bir yer bulur.
Oyun, sadece eğlence ve keyif anlamına gelmez. Aynı zamanda kişisel gelişim ve başarı için bir anahtardır. Kendimize şu soruyu sormak önemlidir: En son ne zaman; zamanın nasıl geçtiğini anlamadığımız bir aktiviteye daldık? Bu anları daha fazla nasıl çoğaltabiliriz?
“Yoksa uzun zamandır hiç böyle bir anım olmadı mı?” diyorsunuz. Oysa yaşı kırkın üstünde olanlar böyle anları biriktirmişti bir zamanlar. Ancak şimdi aynı şeyi çocukları için yapamaz hale geldiler.
“Vah mı, tüh mü, yazık mı?!” desem bilemiyorum.
Belki de çocukluğumuzun o altın günlerindeki gibi, kendi kişisel oyun alanlarımıza dönmek ve bu doyurucu, samimi, anlamlı 'oyun' anlarını aramak, bulmak ve beslemek için bir anlaşma yapmalıyız. Hayatın karmaşasında kaybolmaktansa, oyunun gücünü kullanarak başarı ve mutluluk için bir yol haritası çizebiliriz. Bu harita okul, öğrenci, veli ve hepsinin çatısı olan Milli Eğitim bakanlığı ile olursa daha da anlamlı olacaktır.
Tekrar baştaki alıntıya dönerek hatırlatıp diyoruz ki; Einstein'ın ifadesiyle, "Oyun, araştırmanın en yüksek biçimidir." Bu nedenle, çocuklarımızın akademik başarısı için harcadığımız enerjiyi, oyunlarına da yönlendirmeliyiz. Etüt merkezleri, özel hocalar ve test kitapları için harcanan paraların yanı sıra, çocuklarımızın oyunlarına da yatırım yapmalıyız. Unutmayalım ki, oyunun gücü hem çocukların hem de yetişkinlerin hayatlarını daha anlamlı ve tatmin edici kılabilir. Oyun, sadece bir etkinlik değil, aynı zamanda başarı ve mutluluğun evrensel anahtarı olabilir. Şimdi dışarı çıkın ve oyun alanınızın sahibi olun; çünkü bu elinizde!
En anlamlı, saf, masum ve içten gelen araştırmanın oyunlarla şekillendiğini anlatmaya çalıştık.
Güneşin batışıyla Mersin'in ücra bir köyünde, üstü başı çamur, elinde kuru bir tandır ekmeği iki küçük çocuğun hayatı umursamadan gülen yüzleri, basit bir seksek, misket, kapak, saklambaç oyununun getirdiği neşeyle parlıyor. Her biri mutluluğun haritasını çözüyordu. Çizdikleri bu mutluluk ve araştırma haritası zihinlerine öyle bir kazınıyor ki yaşları yetmiş de olsa o ilk günkü çocukluk heyecanını yitirmiyorlardı.
İşte bu masum, mutluluktan gözleri parlayan Mersinli çocukların ücra bir köyde zihinlerinde ve gönüllerinde biriktirdikleri araştırma aşkını; tüm ülkeye özellikle de dört duvar arasına sıkışan şehir çocuklarına aşılamalıyız.
Oyun sadece oyun değildir. Çok daha ötesi, anlamların için de bir anlamdır. Görebilene, görmek isteyene….