Baş Yastığı Kendisine Eş Değil!

İnsan, sevdiğinin değerindedir ve kendi değerinden sevebilir ancak.

Abone Ol

Değer dediğim "makam, mevki, zenginlik, statü" değil elbette... Saf yürek, şeref, kemalât, kibâr zekâ ve asalet.

Merhum Hafız Yahya Soyyiğit’ten dinlediğim ve amcası Ahmet Soyyiğit’in sözlerini yazdığı “Kimi Dosta Gider” ilahisinde söylendiği gibi:

“Ey gönül kendini vezn etmeye kantar ara bul

Yürü git kantarına halis olan a'yar ara bul”

İnsan sevdiğinin mizanıdır.

Bu durumda sevdiğiniz kişi ruhunuza yoldaştır; kalbinize parça, onu bütünleyen belki… 

O sizin ayarınızdır, aynınızdır, aynanızdır, sizsiniz... 

Kimi neyi seviyorsa odur kişi!

Genceli Nizamî ne de güzel der:

"Beni gören hiç bilmir ki, gördüğü Sen’in gölgendir." 

İnsan insanın, sevdiğinin baş yastığıdır. Türküde diyor ya: 

“Baş yastığı kendisine eş değil!”

Öyle işte...

Ben güzel zekâya aşığım!

İnsanların evvelâ ahlâkını severiz, sonra zekâsını, sonra şirinliğini (bed olmamasını), sonra nezaketini, en son güzelliğini... Zekâsız ve ahlâksız güzel, nesne olur ancak, eşya olur. Belki güzel bir eşyadan daha aşağı. Çünkü güzel eşyaları bir ömür saklamayı, onunla yaşamayı tercih ederiz de ahlâktan ve zekâdan uzak bir güzele tahammül edemez, hayatımızdan çıkarırız. 

İnsanın nesneleşmesi başlı başına aşağılıktır.

Zekâ güzelliği derinleştirir, madde planından ruh planına taşır. Zekâ kitapla kibarlaşır, hisle, duyguyla, vicdanla... Her kavramın bir başka kavram tarafından terbiyesi söz konusu... Güzellik de tek başına anlamsız, zekâ da!

Peki zekâ nedir?

Zekâ; mantık, öz farkındalık, anlama, iletişim kurma, öğrenme yeteneği, duygusal bilgi birikimi, planlama, yaratıcı olma ve problem çözme yeteneği, analitik düşünce kabiliyeti, bilgi işleme süresi ve hızı; insanın duyguları anlama, kontrol etme, değerlendirme ve ifade etme şekli…

Zekâya hayranım; lâkin ham ve kaba zekâdan, şeytanî zekâdan Allah'a sığınmalı... 

Kibar zekâlı insanlara selam olsun. Var olunuz, çoğalınız... 

Sizi seviyorum.

Her insan ayrı bir söz ve dünyadır!

İnsan muhtelif ubudiyet, konum, zevk ve estetik, zekâ, bilgi ve muhitle kuşanmış, donanmış, katmerleşmiş, oylumlu bir yapıya sahip olduğu için aynı söz, insanlar arasında farklı sözlermiş gibi boyut kazanabilir. 

Sözün mekâna, zamana, dimağa, psikolojiye, idrake, hafızaya, çevreye bağlı değişimini, tevilini, alımlanmasını, yorum ve ufuklarını dikkate almak gerekir ki bu da anlamın (semantikin) bilgiyle (epistemolojiyle) değerlendirilmesidir.

Her insan farklı bağlamların tecellisidir ki sözü en doğru anlamak isteyen insan; sözün kat'i ve zannî bilgi değerleri üzerinde muhakemeli düşünmelidir.

Aynı dili ve kelimeleri kullanan kişiler arasında sıkça duyduğumuz "Aynı dilde konuşmuyoruz!" çıkışının arka planında bu hakikat mevcuttur.

“Söylerim söylerim göynüm hoş değil!”

Erzurum ağzındaki o meşhur "Can dersin çor anlaşılır." sözü de bu tahlile dahildir.

Velhasılıkelam, sevince Allah için sevmeli…

“Kişi sevdiğiyle beraberdir.”