Barbaros Fransa’da namaz kılarken

Abone Ol

Eylül Ayı’nın bu günlerinde şöyle bir tarih gezisi yapalım istedim.
Gelin sizi Afrika’da kapı dışı edilen ve ağır yenilgilere Akdeniz’de uğrayan Fransa’ya götürelim.
Tarihten ders almayan toplumlar yenilgiye mahkûmdur.
Tarihlerinde inanılmaz bir Barbaros kültür dersine sahip olmalarına rağmen Fransızların sömürge genleri hataları sürekli tekrar etmelerine yol açar.
Hikayemiz şöyle:
1867 yılı.

Sultan Abdülaziz, seyahatte.

Fransa’nın Toulon limanına çıktığı zaman Fransızlar, göz kamaştıran sultanı görmek için yollara dökülmüştü.

 Türk Sultan görmenin keyfini yaşamak için yarıştı.

Abdülaziz’den 324 yıl önce Toulon Limanı’na, bu defa 150 gemilik dev bir Osmanlı filosu yanaşıyordu. 

Mürettebat ve leventlerle toplamı 30 bini bulan ve adeta yürüyen bir şehri andıran Osmanlı donanması, 20 Temmuz 1543 tarihinde önce Marsilya limanına ulaştı.

 Şehirdekileri top ateşiyle selamladı.

 Türk gemileri yardımlarına geldiği için sevinç  duyan Fransızlar, Osmanlı Kaptan-ı Deryası’nı büyük törenlerle karşılamışlardı.

 Barbaros, şehrin ileri gelenlerinin verdiği ziyafette baş köşeye konulan bir tahta oturtulmuştu ve herkes bu efsane denizciye odaklanmıştı.

Ardından Nice şehrine geçildi. 

Şehir, Fransızların o zamanki baş belası Şarlken’in kuvvetlerinin elindeydi ve Barbaros, Fransa Kralı I. François tarafından Nice’i kurtarması için davet edilmişti. Kış yaklaşmıştı. Mecburen ertesi bahar harekâta devam edilecekti. 

 İstanbul’a gidip dönmek daha da masraflı bir işti. Barbaros, Fransa ile ek bir anlaşma yaparak ihtiyaçlarının karşılanması ve leventlerin maaşlarının verilmesi şartıyla kışı Fransa’da geçirmeye karar verdi. 

Toulon Limanı, kışlamak için en uygun yerdi. Ama kendilerini yardıma çağırmış olan Fransızlar savaşa bile doğru dürüst hazırlanmamışlardı. Ne böyle muazzam bir orduyu besleyebilecek erzak toplamışlardı, ne de yeterli para tahsis etmişlerdi. O zamanlar bir şehri dolduracak kadar kalabalık sayılan bu kadar asker nerede yatıp kalkacak, nerede yiyip içecekti? Barbaros’un adamları ile Fransız makamları arasındaki tartışmalar son buldu, evler boşaltıldı ve askerler yerleştirildi.

Türk Donanması’nın Nice Şehrini Bombardımanında Patlamayarak Duvara Saplanan ve Korumaya Alınan Türk Topu

Boşalttıkları Fransızları Müslümanlarla temas kurmasınlar diye (Müslüman olacaklarından korkuyorlardı) uzak köylere yerleştirmişlerdi. Toulon şehri, kısa bir zamanda eni konu bir Müslüman şehrine döndü. Kadılar göz açıp kapayıncaya kadar mahkemelerini kurmuşlardı; müftüler din hizmetleri veriyordu; gemilerde bulunan tüccarlar da hazır gelmişken bir şeyler alıp satmanın yolunu turmuşlardı.

 Fransız kaynakları, “Türk Mahallesi”ndeki düzen ve disiplinden söz ediyor, idarecilikteki başarılarını ve âdil davranışlarını övüyorlardı.

Nisan 1544’te Osmanlı donanması Güney Fransa’nın işgaline engel olmayı başarmış olarak geri dönüyordu. 

Fransız Büyükelçisi Montluc’ün şu unutulmaz cümlelerini Avrupa topraklarına serperek: “Türklerin herhangi bir kimseyi incittiklerine dair şikâyet olmamıştır. Nazik davranmışlardır. Yiyecekleri için aldıkları her şeyi, karşılığında para vererek almışlardır.”

Türk Askerleri için Camiye çevrilen Aziz Mary Katedrali

O günleri yaşayan Toulonlular, Türklerin gelişiyle birlikte namaz kılınmaya başlanan şehrin birden sükûnete büründüğünü ve “Sancakbeyleriyle dolu ikinci bir İstanbul” haline geldiğini anlatmışlar birbirlerine yıllar yılı.

Büyük Türk milletinin geçmişi ve geleceği ile dünü bugünü ile her karış toprakta sergilediği asalet hem dillere destandır hem de gönüllere mühür olmaya devam etmektedir.

Boşuna değildir, dünya üzerindeki 20’yi aşkın ülkede Türk izleeini büyük bir gururla ve sevgiyle görmek… Tarihte biraz genetikten ibaret değil mi?