Başaklar nasıl çatırdarsa alevlerin içinde,
Dost hasreti çökünce gönül de öyle yanar.
Gör binlerce ilmeği bir vuslat kerpicinde,
Dokunsam bir ilmeğe, yürek bin yerden kanar.
Bu bir edâdır, böyle geldik böyle gideriz
Verdikçe dolar bizim boş tesdilerimiz;
Böyle diyordu Bahaeddin Karakoç, Dost Yoluna Bütün Varımız Sebil başlıklı şiirinde. Şair Karakoç`la teşrik-i mesaimiz 1990`lı yılların başında Tepe Edebiyat Sanat dergisini yayınlamakta olduğumuz yıllarda başladı. Oldukça mütevazı imkânlarla neşretmeye muvaffak kılındığımız mecmua için kendisinden şiir istediğimizde bizleri kırmaz, birbirinden âlâ keyfiyeti haiz, telif şiirler gönderdi. Az önce arz ettiğim şiir de bu kabilden, Tepe Edebiyat`ın Şubat 1991 sayısında yayınlanmıştı.
Ü stadla iki dergi kapağı arasında, bir mecmuanın hoş kokulu satır aralıklarında yazıyor olmak bizlere ayrı bir dinamizm katardı. Ve dahi kendisi bundan memnuniyet duyardı, çünkü gerçek tevazu sahibi, bir usta idi. Gençşairlerin önünü açan, tecrübeleriyle yolunu aydınlatan hakikatli usta;
Unuttum kuruyu yaşı, dağıttım doluyu boşu
Neyleyim toprağı taşı, gönlümde zü-l-celâl kaldı.
Hakk`ın hatırı âlidir
Mütemadiyen âli olan Hakk`n hatırını gözetti. Bu meyanda çevresinden biri çıkıp da şiir değirmeninde mukaddes değerleri öğütmeye kalktığında kulağından tutup bir kenara atıverirdi.
Yarın için tapum yok, Hakk`tan gayri kapım yok!
Hamurum mayalandı ve benim acelem var!
Her şiirde ruhumu ateşlere veririm
Bir yandan balım akar, bir yandan torçum akar
Yüzü ak gitmek için bu günden acelem var!
Şiir hevailiği kaldırmaz
Şiir büyüklenmeyi, şımarıklığı, hevailiği kaldırmaz. Şiir nefsani duygulara âlet edilemez edilmemelidir. Hakikat nağmelerine mülhak şiirde tekebbüre yer yoktur. Şair Karakoç`un gönlünde ilahi güzelliklere yönelik her daim açık kapılar vardı Hakk a ve hakikate doğru safını belirleyen manevi kapılar; Böylelikle Beyaz Dilekçe sahibi muhatabımız, insan-ı kâmil olmanın erdemine mütemadiyen Hakk kapısını tıklatarak, eşiğinden ayrılmayarak yaklaştı.
Dil susunca uğuldar içimizde ki mağara,
Gönül Mansur gibi bin kez çekilip dara
Anladım adını güle yazdım...
Mümin, mütevekkil, mahcup bakışlar;
Mümin, mütevekkil ve dahi mahcup bakışlar onu tarif eder... Anadolu`nun saf, pırıl pırıl, kendi havzasında akıp giden çağlayan, kimi yerde gürleyen, çoşan ırmakları Bahaeddin Karakoç`un gönül ummanının tercümanıdır. Ötelere, ötelerin ötesine kanat çırpan, muştulu bir tercüman;
Sırlı bir gözeden bengisu içer gibi
Senin adınla başlarım her işe Rabbim;
Şiirleri salih ameli
 demoğlunun ruhunun derinliklerinde ne varsa etrafına onlar sirayet eder. Karakoç`un imanından neşet eden, birbirinden güzel kelimelerle örülmüş anlam yüklü mısraları, emr-i bi`l-maruf şeklinde satırlara dizip söyledikleri, ardında amel-i salih olarak kaldı.
(; )
Babam şimdi bağda çubuk buduyor
Annem benim için oruçadıyor
Rızkı olan çorbamızdan tadıyor,
Ü çaylarda tövbem düşer aklıma.
(; )
Türk şiirinin güçlü sesi
Türk şiirinin yaşayan Türk şiirinin hikmetli, güçlü sesiydi o. Halk şiirinden beslenerek kendi özgün şiir kumaşını üreten Karakoçşiirini hiçbir zaman nefsani arzularına alet etmedi. Ruhu hiçbir zaman bedeninde mahpus kalmadı. İnsan olarak yaşadı, insan olarak kaldı ve insan olarak vefat etti biiznillah. İnsan olmak ve insan kalmak ayrı bir sanattı ve o bu sanatın da büyük mimarıydı.
Sultanım saltanat mührünü kalbime bastın
Ne öldürmekti, ne de uzaklaştırmaktı kastın
Bense bengisuda yıkadığım bu güzellememi
Çiçek açan her ağacın dalına astım
Sevgi kadar, selâm kadar bereketli.
Gençşairlerin önünü açtı
Kendi kozası, arısı, balı, çiçeği, şiir iklimi olan şair, gençlerin, gençşairlerin önünü açtı. Mecmuayı yayınladığımız yıllarda hemşehrisi Mustafa Pınarbaşı`nın Dolunay Yayınları`ndan okuyucuyla buluşan Orada Çiçeksin Sen başlıklı ilk şiir kitabının yayınlanmasına öncülük etmişti. Gençyaşta garik-i rahmet olan şair Mustafa Pınarbaşı`nın tüm masraflarını emekli memur maaşıyla karşıladığı kitabını matbaamızda basmıştık.
Sıcak bir yağmurdur bu gözyaşları
Göklere bak, dinle göçmen kuşları
Şardağı nın, Salavan ın taşları
Aşka acıkınca yakut oldu, gel!
Tavrıyla örneklik teşkil etti
Yalnızca Vacib`ül-Vücud Hazretleri`nin önünde eğildi. Zor zamanların Türkiye`sinde darbe, muhtıra zamanlarında dimdik ayakta durdu. Sözünü de şiirini de eğip bükmedi. 'Müstakim ol utandırmaz Hazret-i Allah seni' şeklinde özetlenebilecek sanatkâr tavrıyla da örnek oldu.
İsmaili bir gönülle teslim olmaktır bıçağa,
Birini kandırmak değil, bilerek kanmaktır aşk.
Şiir zikir aracıdır
Gönlün top yekû n dirilerek mutlak gerçeğe yönelmesi` şeklinde tevil ettiği şiiri bir cümleyle şöylece tarif ediyordu: 'Kalbin bir zikir aracı olan şiir, trajik bir içyangını, aşkın sıcak kanatları altında doğan bir kutsanmış sözler armonisi ve dört kelimeyle özetleyecek olursak evrensel bir dua biçimidir.'
Allah`ım, dağları uykuyla tanıştır,
Benim gibi düş görsünler, hayâl kursunlar
Dört mevsim güzeldir bütün dağlar
Bir de konuşsalar, şiir yazsalar
Bir dilleri var da ben mi anlamıyorum
Allah`ım, dağlarla konuşmayı nasip et bana
Rızanla eş değer bilişmek istiyorum.
Arifibillah bir zattı
Muhakkak ki ilim gönülde olandır, sadece satırda yazılıp çizilenler ilim değildir. Hikmetli şiir, aydınlık, berrak gönülde yeşerir. Bahaeddin Karakoçbu yönüyle de arifti ve bir adım öte arifibillah bir zattı.
Bilerek, inanarak, iman ederek hakikat lafzını söyledi, yazdı. Yine bunun içindir ki gönlü her daim ter-ü taze kaldı.
Geldim İşte Kapına, Kul Senden Irak Olmaz
Sana Adanmamışsa, Yürekte Yürek Olmaz!
Veren el oldu
'Senin İçin Verince, Verenin Feyzi Artar/Gönülden Bir Sadaka, Dağca Bir Ömrü Tartar' diyerek mütemadiyen veren el oldu. Ruhun eşya ve eşhas ile mutmain olamayacağının farkındaydı. Çünkü ruh aşk için, ilahi aşk için yaratılmıştı.
Verdikçe Dolar Bizim Boş Tesdilerimiz
Duru sabah pınarında kuş uyanışlı
Ve toprak gönüllü halimizi bilenler bilir.
Bizim takvimimiz sabır ve dua nakışlı,
Havuzlara sığmaz dağıttığımız iksir.
Aşk atına binince daime seferiyiz
Silahı sevgi olan inançların eriyiz.
Nefsini ve Rabbini bildi
Erenler, 'Men arefe nefsehû /Fekad arefe rabbehû /Nefsini bilen muhakkak Rabbini bilir!' demişler. Ü stad Karakoçnefsini bildi, insanlığının, acizliğinin idrakiyle yaşadı. Fuzuli`nin, Baki`nin, Nabi`nin, Bizim Yunus`un, Hz. Mevlana`nın, Şeyh Galib`in gelip geçtiği bu fani dünyada eser yazarken haddini bilip maksadını aşmadı. Böylelikle örnek bir hayat yaşadı, ebediyet yurduna sırlanıp da ruhu göğe çekildiğinde Allah dedi: Allah!
(; )
Kumaşı eprimiş üçmevsim geçer,
İlkyazla uyanır derin uyuyan.
Tan sesine cıvıldaşır serçeler,
Sevdadır anlıma namlu dayayan.
Havuzuma ay ışığı dökülür.
Bilirsin ki burda değilim artık,
Ruhum yağmur yağmur göğe çekilir
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman!