Ayasofya’nın o efsanevi Kadir geceleri

TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Abone Ol

Eski İstanbul’da Üç Aylar ile başlayıp Ramazan ayı boyunca adım adım tırmanan maneviyet Kadir gecelerinde bilhassa Ayasofya Camii’nde zirveye çıkar, padişahından hamalına kadar onbinlerce Müslüman o gece o kutsal atmosferde yer bulmanın derdine düşerdi. İşte sonuncusunun 1933 yılında yaşandığını bildiğimiz ve şimdilerde diriltmeye gayret ettiğimiz muhteşem Kadir gecelerinin saltanatlı atmosferini Türkiye’de uzun yıllar çalışmış olup “Türkiye’nin ilk turizm fotoğrafçısı” unvanını elinde bulunduran Avusturyalı fotoğrafçı Othmar’ınkinden daha yaman yakalayabilen bir göz olmamıştır. İşte Allah’ın yüce adının onbinlerce sineden göklere beraberce yükseldiği son Kadir gecelerinden birinde o müthiş anlardan birini tek karede donduran, adeta Ayasofya Camii’nin ruh röntgenini çeken bu derin fotoğrafta “Neyi kaybettiğini hatırla!” ikazını duyuyor ve susuyoruz.

İlginç bir başka nokta ise Osmanlı döneminde gayrimüslim yazarlar, seyyahlar, büyükelçiler ve diplomatların, seyahatleri Ramazan ayına denk gelirse Kadir gecelerinde Ayasofya Camii’nde coşkuyla yaşanan bu özel manevî atmosferde bulunmayı arzu etmeleri ve Osmanlı Devleti’nin de buna memnuniyetle izin vermesiydi. İzin verme gerekçesi ise gayrimüslim misafirlerin en azından o geceki muhteşem mistik atmosferi olsun görerek İslamiyet hakkında doğru ve içlerini ısındırıcı bir izlenim edinmelerini sağlamaktı elbette.

Peki gayrimüslimler nereden izlerdi peki bu maneviyat dozu yüksek atmosferi? Şimdi müze yapılan üst galeride kendilerine tahsis edilen özel bölümden tabii ki. Nitekim Henry Otis Dwight adlı Amerikalı seyyah Ayasofya’nın üst katından cemaatle kılınan bir akşam namazını seyretmiş ve bunun etkisinde kalarak şöyle yazmıştır:

Ayasofya Camii’nde kılınan bir akşam namazına izleyici olarak katılmam İslamiyete karşı önyargılarımı büyük ölçüde silip süpürdü.”

İlginçtir, Ayasofya Camii 1931-33 yıllarında restorasyon henüz sürerken Kadir gecelerinde ibadete açılmış ve yine gayrimüslimler misafir olarak orada hazır bulunmuştu. Nereden mi biliyoruz bunu? İki delilimiz var.

Birincisi 1931 yılına denk gelen Kadir gecesinde Ayasofya’da okunacak Türkçe tekbir, Kur’an ve ezanın mevlid ile beraber radyodan canlı olarak yayınlanmasından.

İkincisi, zamanın Amerika Birleşik Devletleri Büyükelçisi General Charles Sherrill hatıralarında 1933 yılına rastlayan Kadir gecesine (23 Ocak 1933 tarihine denk geliyordu) Ayasofya Camii’nde katılmış ve yaşadıklarını da hatıralarının başında bertafsil anlatmıştır. Tespit edebildiğim kadarıyla Ayasofya Camii’nin son ibadet gecesidir bu, çünkü 1934 yılında benzer bir olay yaşandığına dair herhangi bir kayıt veya haber bulunmamaktadır elimizde. Zaten 1935 Şu bat’ında müze yapılınca böyle bir ihtimal de tamamen ortadan kalkmıştı.

O coşku dolu Kadir gecelerinde Ayasofya Camii’nde neler yaşandığına dair bir fikir vermesi babında General Sherrill’ın kitabındaki aşağıdaki satırlara kulak verelim beraberce:

“On binden fazla müslümanın, başka her şeyi unutup, bütün ruhları ve kalpleriyle kâinatın Yaratıcı’sına dua edişlerini seyretmek müslüman olmayanlara dahi büyük bir heyecan verir. Burada yapılan dualar o insanların kalblerinden doğruca Tanrı’ya ulaşmaktadır. Arada Hıristiyanların papazlarına benzer hiç kimsenin yardımı ve kılavuzluğu olmadan, doğrudan doğruya Tanrı’ya yakaran, O’nunla hemhâl olan Müslümanların bu saati, ibadet heyecanının en yüksek noktasına vardığı, yüceleştiği saattir. Ben 23 Ocak 1933 akşamı Ayasofya’da gördüğüm bu ibadeti, oradaki müslümanlarla birlikte duyduğum heyecanı, Hıristiyanların yaptıkları hiçbir ibadet toplantısında (ayinde) görmediğimi, şahid olmadığımı rahatça söyleyebilirim. Bu ibadet sırasında, bu kalabalığın heyecanını harekete geçirmek için ne belagatla konuşan bir din adamı vardı, ne de bir müzik. Bu toplantıda her çeşitten insan vardı. Kadınlar kenarlardaki koridorlara sıralanmış, ortadaki büyük ve geniş ibadet yerinde ise erkekler seksener kişilik (saflar-MA) halinde arka arkaya dizilmişlerdi.”

Sözlerini “Türk halkı Amerikalılar kadar dindardır” diye bitiren Sherrill’in sözlerinde açıkça görüldüğü üzere Ayasofya Camii, Osmanlı döneminde Müslüman olmayanların dahi cömertçe teneffüs edebilecekleri coşkulu ve mistik bir kutsal atmosfere sahipti, hatta restorasyon sırasında bile.

İşte Ayasofya’da asırlarca yaşanmış olan bu kutsal ortamın yeniden camiye çevrilmesiyle ihya edilebileceği ümidindeyiz. Pozitivist çağın makûs talihi olan kutsalı hayattan kovma (sekülarizasyon) ve dünyanın efsununu yitirmesi (disenchantment) dönemini bitirmek ve kutsalın geri dönüşü çağında onu geri çağırmak yeni bir şey yapmak değil, sadece geleneği sürdürmek olacaktır.

Kaynaklar:

Henry Otis Dwight, Constantinople and its Problems, New York-Chicago-Toronto, 1901, Fleming H. Revell Company, s. 69.) Galip Kemali Söylemezoğlu, “Ayasofya ve Kadir Gecesi...”, Tarih Dünyası, Sayı: 6, 30 Haziran 1950, s. 232-233. Ayrıca bkz. Rifat N. Bali, New Documents on Atatürk, İstanbul 2007, The Isis Press, s. 165 (Büyükelçi Grew’ın raporu).1 Charles H. Sherrill, Bir Elçiden Gazi Mustafa Kemal, Çeviren: Alp Ilgaz, İstanbul tarihsiz, Tercüman 1001 Temel Eser, sayı: 23, s. 17. Çeviri İngilizcesine kıyasla daha kısadır ve bazı ayrıntılar atlanmıştır. Krş. Bali, age, s. 174-175.

***

Meğer Yunan ordusu İstanbul’a girdiği zaman Ayasofya Camii’nin kubbesine asacağı devasa bayrağı bile yanında getirmiş!

İstanbul’un 1918 ila 1923 yılları arasında İtilaf devletleri tarafından işgali esnasında yaşanan ama pek bilinmeyen ilginç bir hadiseyi üzerinden 100 yıl geçtikten sonra ifşa ediyoruz.

Meşrutiyet ve Cumhuriyet devirlerinin keskin kalemi Hüseyin Cahid (Yalçın) Beyin sahibi bulunduğu Tanin gazetesi 24 Şubat 1924 tarihli nüshasının ikinci sayfasında şoke edici bir habere yer vermiştir. Habere göre Fener (Rum) Patrikhanesine baskın düzenleyen güvenlik görevlileri ambarlarda çeşitli belge ve kitaplara rastlamış ve incelemek üzere bunlara el koymuştur. İncelemeler sırasında devasa boyutlarda bir bayrak da bulunmuş ve işin ilginç yanı, bunun 4 metre boyunda, 2,5 metre eninde Yunan bayrağı renginde mavi ve beyaz atlastan özel olarak imal edilen bir “Ayasofya Bayrağı” olduğu anlaşılmıştı. Habere bakılırsa bayrağın ortasında ise çift başlı Bizans kartalı ile onun üzerinde bir Bizans tacı bulunuyormuş.

Cümlenin malumudur: Yeni sahibinin kim olacağına karar veremedikleri için Ayasofya’yı tekrar kilise yapma hedeflerine Mütareke döneminde nail olamayan İtilaf devletlerinin Türkiye’ye 1930’ların başında “Kilise olmayacaksa cami de olmasın” diye diretmeleri gayet manidardır. Kaldı ki Ayasofya Camii’nin müze yapılması fikri de bizden değil, bizzat İngilizlerden gelmiş (mesela İngiliz tarihçi Arnold Toynbee müze fikrinin babalarındandır), bu görev Lozan’dan sonra Amerika Birleşik Devletleri’ne havale edilmiş ve 1930 yılında sırf Ayasofya’yı müze yapmak maksadıyla kurulmuş olan Amerikan Bizans Enstitüsü ertesi yıl resmi kanallardan devreye sokulmak suretiyle mozaiklerin restorasyonu perdesi arkasında cami olmaktan çıkarılarak müze yapılmıştır.

Tanin’deki habere dönersek metnin sonunda bu sözde “Ayasofya bayrağı”nın “Reisicumhur Gazi Paşa’ya takdim edileceği” belirtiliyorsa da akibetinden bir daha haber alınamamıştır. Eğer Cumhurbaşkanına takdim edildiyse mutlaka şimdi müze yapılan Çankaya Köşkü’nde bulunması gerekir. Bundan sonrası kesif bir karanlık…

Biz burada bir işaret fişeği atıyoruz. Bakarsınız birileri onun izlerini görür de arkasını kovalar ve karanlık bir mahzende ortaya çıkarır. Kim bilir!

Aşağıda Tanin gazetesindeki bu kısa haberi sadece bugün anlaşılmayan bazı kelimelerin açıklamalarını parantez içinde vermekle yetinerek noktasına ve virgülüne dokunmadan aynen aktarıyoruz. Unutmayın, tarih düşünmek için vardır.

Ayasofya bayrağı

Parikhane anbarından polis müdiriyetine

Mütareke devrine ait olup Rum cemaatinin o vakitki harekât (hareketlerini) ve hissiyatını (duygularını) pek kati bir surette ispat ve izhar eyleyen (ortaya çıkaran) bazı vesaik (belgeler) ve kitapların Patrikhane matbaasında ele geçirildiği malumdur.

Polis müdiriyeti matbaa mahzen-i evrakında (arşivinde) bulunan ve şimdiye kadar meçhul kalmış bir çok mesailin tenvirine (meselelerin aydınlatılmasına) yardım edecek olan Fransızca ve Rumca muharrer (yazılı) bir siyah kitap da ele geçirmiştir. Bütün bu vesaik (belgeler) tercüme edilmektedir.

Ayasofya’ya çekilecek Yunan bayrağı

Meletios’un patriklikten tardıyla (uzaklaştırılmasıyla) neticelenen Baba Eftim’in son harekâtını müteakip patrikhanede bir yağmacılık başlamıştı. Bu yağmacılık esnasında çalınan eşyadan mühim bir kısmı Rum zenginleri tarafından satın alınmıştır.

Mütareke esnasında Yunan ordusu İstanbul’a girdiği zaman Ayasofya Cami-i Şerifi’nin kubbesine asılmak üzere meşhur Budusaki tarafından Patrikhaneye muazzam bir bayrak hediye edilmişti. Zabıta tahkikatı (soruşturması) Yunan hayalperestliğinin canlı bir delili olan bu bayrağın da yağma esnasında Patrikhaneden aşırıldığını zahire ihrac etmiştir (ortaya çıkmıştır).

Yunan bayrağına icra edilen takibat (kovuşturma), bayrağın kimin eline geçtiğini meydana çıkarmış ve tarihî Patrikhane bayrağı bu suretle polis müdiriyetine nakl edilmiştir. Takriben (yaklaşık) dört metro tulünde ve iki buçuk metro arzında olan bu bayrak açık mavi ve beyaz atlastan mamul olup kenarları siyah, mavi ve kırmızı kurdelalarla ihata olunmuştur (çevrelenmiştir). Bayrağın dört köşesinde O. P. X. Z. harfleri ayrı ayrı muharrer (yazılı) bulunmaktadır. Bayrağın ortasında kırmızı zemin üzerine sarı renkte iki başlı bir kartal tersim (resm) edilmiş olup kartalın fevkinde (üstünde) sırma ile işlemeli Bizans tacı mevcuttur.

Ayasofya kubbesine çıkacak yerde Patrikhane anbarlarında metruk kalan mahud (terk edilen sözkonusu) bayrak bir hatıra olmak üzere Reisicumhur Paşa hazretlerine takdim edilecektir.”

Tanin, 24 Şubat 1340/1924.