Avukat Sait Akdağ ile hukuktan, adaletten, kitaplarından ve Konya Barosu’ndan açılmış bir sohbet…

Abone Ol

Konya Barosu’nun önde gelen avukatlarından, Ay Yıldız Avukatlar Grubu’nun müessislerinden Avukat, Arabulucu ve Uzlaştırmacı Sait Akdağ ile, öğrencilik yılları, meslek hayatı, edebiyat-sanat çalışmaları, kitapları, Konya Barosu’nun cemiyet nezdindeki yeri ve Ay Yıldız Avukatlar Gurubu nezdinde gerçekleştirmeyi plânladıkları hizmetlere dair gerçekleştirdiğimiz e-mülakatı değerli okuyucularımızın irfanına arz ediyorum.

İbrahim Ethem Gören: Sait Bey sizi tanıyabilir miyiz?

Avukat Sait Akdağ: Konya’da 1964 yılında doğdum. Kurtuluş İlkokulu, Karma Ortaokulu’ndan mezun oldum. Konya Teknik Lisesi’ne başladığım yılda, “Öğretmenler Günü”nde açılan şiir yarışmasında birincilik kazandım. İlk şiirim Türkiye Çocuk Dergisi’nin 73.sayısında 15.11.1984 tarihinde “Dilek Taşı” başlığıyla yayınlandı. İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nden mezun oldum.

1990’dan itibaren üç sene, İstanbul’da aylık yayınlanan “Tepe Edebiyat” Dergisi kadrosunda yer aldım. Yazı ve şiirlerim yayınlandı. Konya Barosu ve Konya’da yayınlanan Eylül Dergisinde şiirlerim yayınlandı. “Türk Dünyası Şairler Antolojisi”nde yer aldım. Edebiyatımızda farklı bir soluk olan ve Aruz Vezni’yle Hece Vezni’ni sentezleyen “Özleşim” ekolüne katıldım. Bu vezinle yayınlanan kitapta şiirlerimle yer aldım. 

Konya Hâkimiyet Gazetesi’nde “Ömürkonuğu” isimli köşede edebî yazılar yazdım. Çeşitli dergilerde, edebiyat sitelerinde, antolojilerde şiirlerim yayınlandı. TBB’nin “Hukukçular Arası Şiir Yarışması” ve “Hukukçu Şiirler Şiir Seçkisi” antolojilerinde yer aldım. Edebiyat Sanat ve Sanatçılar Derneği “Şiir Antolojisi”nde şiirlerim yayınlandı. Dernekte başkan yardımcısıyım. Sivil toplum kuruluşlarında yer aldım.

Avukat/Hukuk Müşaviri(1994), Arabulucu(2013) Uzlaştırmacı(2018) ve Arabulucu Eğitmenim.(2019) Halen Konya’da serbest olarak kendi ofisimde çalışmaktayım. Kendimi Avaruz olarak vasıflandırmaktayım. 2014-2016 yıllarında Konya Barosu Yönetim Kurulu üyeliği ve bir süre Konya Baro Sekreteri olarak görev yaptım. 2016-2018 yıllarında Konya Barosu Türkiye Barolar Birliği(TBB) Delegesi oldum. Konya Barosu’nun Kültür ve Sanat Etkinlikleri Merkezi başkanlığı ve Arabuluculuk Merkezi Başkanlığı yaptım. 

Hüsn-ü hat, Kaligrafi, Vitray ve Fotoğrafla ilgilenmekteyim ve Reiki’de ikinci aşama sertifikam var. Kısaca kendimi böyle tanıtabilirim. 

Avukatlık mesleğini hangi mülahazalarla tercih ettiniz?

“Adalet mülkün temelidir.” Mülkten kastedilen devlettir, devletin en önemli bileşeni millet, millet ise fertlerden meydana gelir. Fert yani bireyin biyolojik ve sosyal hastalıkları temel problemleridir. Biyolojik hastalıkların tedavisi hekimler tarafından; sosyal hastalıkların tedavisi ise avukatlar tarafından yapılır. İki meslek insan hayatının vazgeçilmezidir. 

Bu noktadan yola çıkarak fertlerin sosyal hastalıklarının tedavisinde, şifa olmak amacıyla avukatlık mesleğini tercih ettim. Hakların kazanılması ve mahrumiyetlerin sağlanmasında baş rolde olarak; insanların hukuk ışığında aydınlanması ve adalet şelalesinde ferahlamasında aracı olmanın dayanılmaz ağırlığında olmayı amaçladım.  Mülkün temelinin temelinde faydalı olmanın ve yardımcı olmanın enerjik katkısı amacım oldu.

Hukuk Fakültesi tahsiliniz için büyükçe bir paragraf açalım…

Ortaokuldan itibaren “Hatıra-Şiir” şeklinde; seçtiğim şiirleri ve zaman zaman hatıralarımı yazdığım bir defterim var. 22.08.1985 tarihinde şunları yazmışım, “Yeni bir dönemin eşiğindeyim artık. Orta öğretim bitti yüksek öğrenimin ‘gel’ sesi. Selâm hukuk ve hukukların şahı, İstanbul Hukuk…” Konya Teknik Lisesi’nden birinci olarak mezun olan bir genç olarak, eşiğinde olduğum fakülteyle ilgili düşüncem böyle imiş. Daha sonra 01.10.1985 tarihinde, aynı deftere; “Bugün İstanbul’a gelişimin 5.günü. Hayatımda ilk defa Konya’dan ayrı beş gün. Ama yüreğimde ne bir hüzün, ne bir çöreklenme ne de bir acı. Kuş gibi hafif çocuk gibi neşeliyim.” 

Bu düşüncelerle; İstanbul’da ve İ.Ü. Hukuk Fakültesi’nde tahsilim başladı. Bu ikiliye özellikle vurgu yapıyorum; “Şehirlerin Sultanı”olan bu şehir başlı başına bir fakülte, diğeri İ.Ü. Hukuk Fakültesi hukuk dünyamızın duayen hocalarını bünyesinde barındıran fakülte olmasıydı. Birkaç isim zikretmek gerekirse; Ord. Prof. Dr. Sulhi Dönmezer, Prof. Dr. Orhan Aldıkaçtı, Prof. Dr. Erdoğan Teziç, Prof. Dr. Burhan Kuzu, Prof. Dr. Selçuk Özçelik, Prof. Dr. Sermet Armağan, Prof. Dr. Hüseyin Hatemi, Prof. Dr. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. İl Han Özay, Prof. Dr. Aydın Gülan, Prof. Dr. Hayri Domaniç, Prof. Dr. Şener Akyol, Prof. Dr.  Cemal Şanlı, Prof. Dr. Saim Üstündağ, Prof. Dr. Selim Kaneti, Prof. Dr.  Feridun Yenisey.. 

Dersleri hocaların bizzat kendilerinin anlatması ve ders pratiklerini ise yine kendilerinin veya doçent seviyesinde hocalarının yapması öğrencilerin yetişmesine verdikleri önem bakımından unutulmayacak anekdotlardan. Bütün bunları değerlendirdiğimizde iyi bir hukuk eğitimi aldığımızı, meslek hayatımızda başarılı olmanın temelinin çok iyi atıldığını vurgulamak gerekir.  

İstanbul’da bir fakülte mezunu olmayı iki fakülteden mezun olmak şeklinde olacağını her zaman tavsiye etmişimdir. Meslek temelinin ve hukuk mantığının inşasının olduğu bu yıllarda; şahsiyetimin oluşumu, kültür dünyamın ve fikrî tekamülümün zenginleşmesini vurgulamak gerekiyor. Kartaltepe Talebe Yurdu’nun tasavvuf sohbetleri, Türk Edebiyat Vakfı’nın Çarşamba gün sohbetleri, Aydınlar Ocağı’nın ilmî tartışmaları bu konuda unutulmayanlardan. Hala İstanbul’dan kopamadım ve kopamam da; “Şehirlerin Sultanı”nın buyurganlığı ve eğitim süreci bende devam ediyor.. 

Avukatlık bir meslek olarak nezdinizde hangi karşılıkları buluyor?

Meslek, hayatımızı devam ettirebilmek için seçtiğimiz ve geçimimizi temin ettiğimiz alandır. Meslek sevilerek yapılırsa zevk haline gelir, zoraki olarak yapılırsa yasak savma kabilinden yapılan ve şikayetlerin ayyuka çıktığı ömür törpüsüne dönüşür. 

Avukatlık; isteyerek seçtiğim ve severek yaptığım zevk haline getirerek yaratılmışın en güzeli olan insana yardımcı olmanın huzurunu ve mutluluğunu yaşatan alan olarak hayatımı doldurmuştur. Diğer yandan hukuk eğitimi bunun hayata yansıması olan avukatlık, insan hayatına dengeyi kurmak suretiyle mantıklı bir ömür sürmeyi bahşediyor.

  Dünden bugüne meslek hayatınızı konuşalım…

Biz kendimizi üst kavramda hukukçu olarak nitelendiririz. Bu çatı kavramın altında; akademisyen, bilirkişi, hakim, savcı, adliye personeli ve avukat ayrımı vardır. Hepsi topyekün adaletin tecellisinin neferleridir. Akademisyen, bilirkişi, hakim, savcı ve adliye personeli kamu görevi ifa ederler. 

Avukat ise hem kamu hem de sivil görev ifa ederler. Bu yönüyle avukat bireyle devlet arasında köprü ve adaletin yerine gelmesinde dinamik hayatın vazgeçilmez unsurudur. Sorumluluğu devasa, etkinliği kuşatıcı, gayreti olağanüstüdür. Dikkati ve performansı her zaman maksimum olan meslek erbabıdır. İşi ihmale gelmez, hayatın olağan akışına bırakılamaz. Yaptıkları kişinin malına, canına ve özgürlüğüne dokunan hayatın vazgeçilemez noktalarıdır. Bu düşünce ve hareket tarzıyla mesleğe başladım, artan hassasiyetle devam ettim ve halen de devam ediyorum.   

Avukatlık mesleğinde 30’uncu yılınızı idrak ediyorsunuz. Geride kalan 30 yılda mesleğiniz size, hukuka, adalete, insana ve cemiyete yönelik hizmetler anlamında neler öğretti?

Hukuk, adalet, fert ve cemiyet düzenli hayatın en önemli kavramları.. Bu kavramlar arasında ahengi sağlayan ve enstrümanlara uyum yükleyerek kaosu hiçe indiren huzur ve mutlu yarınlar temininde önem arz eden meslektir avukatlık.

Savunma mesleği olarak da nitelendirebileceğimiz avukatlık, bu vasıflandırma yapılmadan da insanoğlunun var olduğu andan itibaren olmuş ve sosyal ilişkilerin gelişmesiyle daha da artmış; profesyonellik kazanmıştır. Bu haliyle cemiyetin bütününü kapsayan ve her türlü işlem, eylem ve hareket çerçevesinde kişinin doğumundan ölümüne kadar hayatının her aşamasında toplumsal ve bireysel noktada düzenleyici kurallarla bağlayıcı sonuçlar teşkil etmiştir.  

Adalet, vicdan ve hukuk perspektifinde avukatlar; mesleklerini en iyi şekilde icra edebilmeleri amacıyla özgür olmaları gerekmekte ve bu şekilde davranmalıdır. Hatta bu konuda kendisine iş tevdi eden müvekkilinden de bağımsız olarak hareket eder. 

Temelde bir kamu görevi yapan avukatlar savunmanın temel dinamiği, hak aramanın ve hak elde etmenin vazgeçilmez temel faktörüdür. Haliyle bireyin kamu suçlamasında devlet karşısında vatandaşın temsilini sağlar. 

Hak arayışında ise mihmandarlık yapar. Her bir olaya özgü strateji geliştirmek suretiyle, bütün dava çeşitlerinde bazen farklı hukuk alanlarından yararlanarak çözüm üretir. Müvekkil halli gereken problemi avukatın/bizlerin masasına getirip bırakır.  Bütün yönleriyle değerlendirme yapan avukat, maksimum hassasiyetle ölçümler ve çözüm üretir. 

Mesela otomobilin lastiğinin patlamasında yapılacak şey bellidir, tamiratla giderilir hasar, tamiratla halledilmeyecek derecede hasar varsa lastik yenilenir. Azami hızın aşılması sonucunda lastiğin patlamasıyla meydana gelebilecek kazada; yaralanma, ölme veya sakat kalma durumlarının pek çok hukuksal yönü vardır. İşte bu noktada avukat devreye girerek zarara uğrayanlara, lastik patlağının tamirinden çok daha karmaşık ve zamana yayılan çözüm üreterek hakkının teminini sağlar. 

Mesleğimiz yalnızca var olan hukuki sorunları çözmekle kalmayıp, doğabilecek hukuki problem için de tedbirler sağlar. Yalnız sorun çıktığı zaman değil, risk taşıdığı düşünülen her türlü iş ve sosyal ilişkiden önce de bilgisiyle zararsavar bir meslektir avukatlık. Bu yönüyle hukukî öngörü servisi yapan stratejik noktadadır. Avukatlar hukuki süreçlerde, gerekli ve yeterli stratejileri belirleyerek uğranacak hak kayıplarını en aza indirirler. Bir nevi hak ve zarar sigortasının güvenli şubeleridir.

Bütün bunları yaparken; hem hukuk fakültesinden mezun olurken yaptıkları yemini ve avukatlık stajını bitirdikten sonra ruhsatlarını alırken yaptıkları yemini hatırlayarak çifte yeminli bir mesleğin sorumluluğunu hatırlarından çıkarmazlar.

Otuz yıllık mesleğin izdüşümüne şunları da eklemek gerekiyor; ben aynı zamanda hukukî anlaşmazlıklara 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun düzenlediği alanlarda arabulucu, ceza hukukunda bazı suçların soruşturma öncesinde taraflar arasından uzlaştırmacı olarak görev yapıyorum. 

Bu alanda 1994’den beri Avukat, 2013’den beri Arabulucu, 2018’den Uzlaştırmacıyım. Kendimi takdim ederken “Avaruz” olarak tanıtıyorum. Bu kelime avukat, arabulucu ve uzlaştırmacı kelimelerinin ilk hecelerinin bir araya gelmesiyle meydana gelmiş bir kelimedir. Lugatımızda böyle bir kelime yok, şahsımın dilimize katkısıdır. 

Türkiye’de hukuk eğitiminin vasfının düştüğüne dair eleştiriler var. Avukatlık mesleğinin daha nitelikli hale gelmesinde üniversitelere, barolara düşen sorumluluklar nelerdir? Bu noktada Baronuz ne gibi projeler üretecek?

Bu eleştirinin haklı yönü vardır. Çünkü Hukuk fakültelerinin sayısında son yıllarda yaşanan olağanüstü artış, hukuk sistemi bakımından önemli riskler doğurmakta ve burada verilen eğitimin temel ögesi olan akademisyen sayısının fakültelere göre yetersiz olması kaliteyi düşürmektedir. Bunun yanında hukukçunun insan sevgisi, insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü değerlerine sıkı sıkıya bağlı kalarak; objektif olması, analitik düşünme ve sorgulama yeteneğinin bulunması, olayları kuşkuyla süzebilmesi gerekir. Bu niteliklerin öncelikle temel eğitim aşamasında hukuk adaylarına kazandırılması mecburiyettir. Aksi halde, hukuk eğitimi ne kadar iyi verilirse verilsin kaliteli hukukçuların yetişmesi mümkün olmayacaktır. 

Teorik bilgilerin yaşayan hayata aktarılmasında başrolde olan adliye personelinin(yüksek yargı hakimi, hakim, savcı, yazı işleri müdürü, katip, icra müdürü) eğitimde yer alması gerekmektedir. Hukuk fakültelerinde lisans eğitiminin beş yıl olması, birinci sınıflarda hukuk sosyolojisi, hukuk felsefesi, hukuk tarihi, Türkçe dilbilgisi derslerinin zorunlu olarak okutulması adli hizmetlerin kalitesini artıracaktır. 

Avukatlık mesleğinin daha nitelikli hale gelmesinde ise; biraz önce dile getirdiğim esaslı temel eğitimin üzerine esaslı bir avukatlık stajı inşa edilmelidir. Bir sene süren stajın altı ayı adliye, altı ayı ise avukat yanında gerçekleşir. Yanında staj yapılacak olan avukatın en az beş senelik deneyime sahip olması gerekir. Yaklaşık olarak bir sene süren staj sonucunda ise avukatlık ruhsatnamesi kazanılır ve stajyerler, avukat olur. Bu stajın dört dörtlük olması ve kâğıt üzerinde staj yapılma şeklinde olmamalıdır. 

Kaliteli temel hukuk eğitimi Hukuk Fakültelerinin, kaliteli staj eğitimi ise baroların görevidir. Konya Barosu olarak stajyer eğitiminde; yıllardır ciddi ve kapsamlı bir program uygulamaktadır. Kredili sisteme bağlı olarak avukat stajyerleri 30 kişiden meydana gelen gruplarda tecrübeli avukatlar gözetiminde bütün hukuk anadallarında olmak üzere pratiğe yönelik atölye çalışmaları yapmaktadır. Bu atölye çalışmalarına yeterli katılım sağlamayan stajyerler ruhsat alamamaktadır. 

Sözün bu yerinde edebiyat alanındaki çalışmalarınıza; şairliğinize çalışmalarınıza ve kitaplarınıza müşfikâne nazar edelim. 

Teşekkür ederim bu arafasıl için. 1990 yılından beri edebiyat alanında, 1994 yılından beri ise fiili olarak hukuk alanında varım. Edebiyat alanında; adım ve soyadım arasında “Edip” kelimesi ilâveli, Sait Edip Akdağ olarak “ete kemiğe büründüm”.

Edebiyat dünyasında şöyle bir mırıldanışım dilimdedir; “Full time şairim, part time avukat.” Tabi bu durum, meslek hayatımı özel hayatımdan net çizgilerle ayırmak ve mümkün olduğunca özelime mesleğimi karıştırmamaya yönelik vurgulamadır.               

“Aşk Burcu”(2014), “Mevsimler Boyu Aşk”(2015), “Aşina Şevk Kıvamı”(2017), “Gönül Yarısı”(2018), “Ruhum Gök Çizgili”(2018) “Hoş Şeyler Zamanı”(2021), “Sevincin Bayram Işıltısı”(2023), “Beşli Şiir Şavkı”(2024) isimlerinde; biri hikaye diğerleri şiir olmak üzere sekiz kitabım yayınlandı. 

Yıllar önce zat-ı alinizin ilk kitabım “Aşk Burcu”nu tanıtma babında yazınızdan alıntı yapmak isterim.

Lütfen, var olunuz…

“Şairin ümidi ve hayali hiçbir zaman tükenmez, çünkü hayali sıfırlandığında sadırdan satırlara efsunlu kelimeleri aktaramaz olur. Bu cümleden olmak üzere Şair Sait Edip Akdağ hayalleri beyaz atlı prens; ilhamı şiirin projesi; şairi de şiirin mimarı olarak kurguluyor ve ekliyor: “Edebiyatta önce hayaller; tohum olarak ilham tarlasında toprağa düşer. Sonra bu hayaller sonbaharda çiçeğe durur. Yaz da meyvelenir ve bütün güzelliğiyle hayatta can bulur. Ve şiir olarak nam salar.”

Yeni kitap çalışmalarınızı da öğrenmek isteriz…

“Mavi Seyrangâh”, “Ahenk Olmuş Safir”, “Eşref Saatli Şiir Güncesi”, “Şimşir Parıltılı İz”, “Edipleyin” isimlerinde ve adı konulmamış bir şiir kitabı olmak üzere altı tane yayınlanmaya hazır kitaplarım bulunmakta.

Yine edebiyat alanında roman çalışmam devam ediyor. 

Bu meyanda mesleğinize dair öznesinde edebiyat sanat olan neler var?

Hukuk alanında “Avaruz” adında bir kitap hazırlığım var. Söz açıp, söz verip yerine getiremeyince rahatsızlığım ve gönül vurkaçlarım tavan yapıyor. Bunun için diğer kitap çalışmalarım bende kalsın. Kendimi hep mahkûm ediyorum. Yaşadıkça üretmeye, yarınlara hukuk ve edebiyat alanında kalıcılık adına bir şeyler yapmanın mutluluğu ve huzuru her dem baş tacım olacak. Zamanın acımasızlığına ve siliciliğine inat böylesi çalışmaların gereğine inananlardanım.

Vitray sanatında neler arıyorsunuz? Ve aradıklarınızın ne kadarını buldunuz?

Her güzel sanat, insanı hayata bağlayan ve hayatı mayalandırarak yüce bir şahsenemliğe siparişleyen devinimlerdir. Hayat dinamiktir, sanat da dinamiktir. Durağanmış gibi konumlanmışlığında devasa ritim vardır. Vitray da güzel sanattır. Camın hayatı saran renklerde raksedişidir. Dinamizmdir. Şeffaf büyünün cana can katan hayat damarıdır.

Ruhu kıvamlaması, teni sıvazlamasıdır. Bütün bunlarda ise aranan, bulunan ve tamamlanan; yaratılış gayesine yol alıştır. Yaratan güzeldir, ezeldir. Ve güzeli sever. Biz faniler ise günlük hengâmelerde ebedî güzel ve özeli unutma noktasında, vitrayda açıveren bir menevşeyle  O’nu hatırlatmaktır. Her güzel sanatın amacı ve gerçeğe uygunluğu, ebedî güzel olan Yaradan’ın hatırlanması ve ruhun kıvamlanmasıdır. 

Sanat insanda güzel duygular uyandırmıyor ve iç dünyasında huzura kapı aralamıyorsa doğasına aykırı davranıyordur. 

Ben vitrayda; günlük hayatın kargaşasından huzura, oradan da huzurun gerçek sahibine ulaşma çabasındayım. Vitray ışıkla resmin el-ele verdiği görsel şölendir.

Ve Konya Barosu… Barolar ve dahi Konya Barosu adalet sistemimizde nerede ve nasıl konumlanır?

Konya Barosu 1912 yılında kurulmuş ve asırlık çınarlardan olmak üzere Türkiye’nin en büyük barolarından biridir. Bu yönüyle yıldızlaşır. Meslektaşlar arasında seviyeli, ilkeli ve uyumlu çalışmalarıyla avukatın görevini yerine getirmede huzur sağlayan bir yönü vardır Konya Barosunun. Diğer barolar gibi adalet sisteminin en önemli, vazgeçilmez faktörlerindendir. Avukatlık mesleğinin yapılabilmesi için Baroya kayıt olma mecburiyeti vardır. 

Adaletin tecellisinde Avukatlık olmazsa olmazların başında gelir. Günümüz dünyasında herşeyin uzmanlaşmak istediği ve bu meyanda hak arama sahasında, özellikle mahkeme önünde bütün dava çeşitlerinde bireyin temsilini avukat sağlar. Böylece yargılamanın diğer unsurlarıyla etkin bir iletişimde kalarak bireyin anlaşılmasını sağlar. Yazılı ifadelerde ve dilekçelerde gerekli araştırmayı ve hukuki incelemeyi yaparak, en stratejik şekilde süreci yürütür. Bu yardımcı olma sadece adliye duvarları içinde değil hayatın bütün alanlarında gerçekleşir. Haliyle avukatlık adalet odaklı olmanın yanında hayatın bütün alanlarında vardır. 

Türkiye’de hukukun, adaletin tecellisinde barolar ne kadar etkin?

Hukukun amacı ve hedefi adalettir. Adaletin tecellisinin mekanı adliyelerdir. Adliyelerde hak aramanın dinamik elamanı avukattır. Avukatın meslek icrasının hayatiyetinin mecburî şartı Barolardır. Barosuz avukat, avukatsız baro olmaz. Etle tırnağın ayrılmazlığı sadedinde barolarla avukatlar iç içedir. Adalet ile avukat siyam ikizleri gibidir. Bütün bunlar harman edildiğinde adaletin tecellisinde baş amil avukatlar ve barolardır. 

Konya Barosu hukuk sistemimiz ve bu toprakların insanları için şimdiye kadar ne türden katma değerler üretti?

Konya Barosu’nun asırlık geçmişinden bahsetmiştim. Bu uzun zaman dilimi içinde, efsane Baro başkanları ve meslekte abide şahsiyetler yetiştirmek suretiyle adalete erişimde devasa katkılar sağlamıştır. Bu görevi 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun düzenlemesiyle yerine getirilen olağan yaptıklarıdır. 

Kamu görevi yapan tek özel meslek kuruluşu olan Baroların işleyişi ve mensubu olan avukatların uyması gereken kurallar sıkı şekil şartlarına tabidir. Haliyle dar alanda devasa paslaşma şeklinde tariflenebilecek Baro ve Avukatlık mesleğinin Konya Barosu açılımında hukuk sistemimize katkıları; bünyesinde teşkil ettiği komisyon ve merkezlerin çalıştaylarıyla kanun değişikliklerinde ve dinamik toplum hayatının gerisinde kalan mevzuat noktasında yasa koyucuya taslak çalışmalarıyla destek sağlama şeklindedir. 

Ay Yıldız Avukatlar Grubu’nu tanımak isteriz ve “Değişim İçin Biz Varız” diyorsunuz. Konya Barosu’nda nelerin değişmesi gerekiyor?

Barolar; Baro Başkanı, Yönetim Kurulu, Disiplin Kurulu, Denetleme Kurulu ve Türkiye Barolar Birliği Delegeleri’nden meydan gelen beş kuruldan oluşur. Her bir kurul iki yılda yapılan seçimleri kazananlarla iki yıl görev yaparlar. Bütün bu kurullara seçilenler tamamen gönüllülük esasına göre, ücret alınmadan yapılan görev yaparlar. 

Konya’da 13 Ekimde yapılacak seçimde üç tane grup yarışacaktır. Bunlar Ay Yıldız Avukatlar Grubu, Vefa Grubu ve Demokratlar Grubu’dur. Benim de Yönetim Kurulu adayı olarak içinde olduğum grup Ay Yıldız Avukatlar Grubu’dur. 

Başkan adayımız Avukat Levent Babacan. Levent Bey, mesleğimizin problemlerinin çözümünü dert edinmiş, sahayı çok iyi bilen, Avukatların çalışma şartlarının iyileştirilmesinin delisi olmuş, gözü pek ve enerji potansiyeli gökleri kucaklayan genç ve dinamik bir cengaver..

Grubumuz; Baroların bir meslek gurubu olduğunu; mesleğin onuru ve menfaati yönünde faaliyet gösteren kuruluşlar olduğunu, hiçbir düşünce ve siyasî fikre taraftar olmayacağını, herhangi bir ayırım gözetmeden objektif olarak, hukukun ve hukukla ilgili her tür faaliyetin yanında olacağını, mesleğimizin itibarının yükselmesini ve meslek problemlerinin çözümünü sinir ve sınır tanımadan çözme yönünde bitmeyen bir enerjiyle hareket ederek, birlik ve beraberlik içinde halledeceğini düstur edinen azimli kişilerden meydana geldiği temelinden yola çıkmıştır.

Bunun içinde “Değişim İçin Biz Varız” düsturunu ön plana çıkararak 2016 yılından bu yana Konya Barosu’nda çoğunluğu oluşturan meslektaşların değişimini, değişim sonrasında devasa çalışmalarla şahlanan bir baro için hazır olduğumuzu taahhüt eden, kadrosuyla teyit eden grubuz. Adaylarımız içinde, gençlik ve dinçliğiyle gruba enerji sağlayacak, daha önce baro başkanlığı yapmak suretiyle kaptanlık sağlayacak, önceki dönemlerde baro kurul ve komisyonlarında görev yaparak tecrübesiyle zenginlik katacak adaylarımız bulunmaktadır.  

Baromuzda yepyeni bir soluk olarak; meslektaşlarımızın kamu görevini yerine getirirken aksayan ve problem oluşturan her türlü engeli ortadan kaldırarak, adliye bünyesinde vatandaşların adalete erişiminde hızlı ve etkili sonuç almasını temin edeceğiz..

Baro seçimlerini kazandığınızda bu noktada neler yapacaksınız? İlk icraatlarınız neler olacak?

Seçimleri kazanma noktasında gayretimiz devasadır. Biz seferden sorumluyuz, zafer Yüce Mevla’dan. Perde arkasını göremiyoruz. Netice nasıl tecelli ederse etsin hüsn-ü kabulümüzdür.  

İlk icraatlarımız; Kardeş Ofis Projesi, CMK Yönergesi Değişikliği, Baro Restaurant, Duruşma Salonu Belirtmeleri, Sanatçı ve Sporcu Hukukçular, Uluslararası Kardeş Barolar, Vergisel Sorunlar ve Çözümleri, Katılımcı Baro, Genç Atölyeler, Yapay Zeka, İlçelere Yönelik Projeler ve Çalışmalar, Adliye Ek Hizmet Binası, Kamu avukatları, Gençlik Meclisleri, Bilirkişi Bekleme ve Çalışma Odası, Disiplin Hukuku, Yerelde Barokart, Konya Barosu Tahkim Merkezi, CMK Kesintileri başlığında olacak. 

Sonrasında diğer icraatlarımız devam edecek.. “Hayat biter, yol bitmez.” demiş atalar, biz de “Hayat biter, mesleğin iyileştirme çabası bitmez” diyoruz.

Hasbihalimize sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Avukatlar çifte yemin ederek görevlerini ifa ederler. Bundan dolayıdır ki yürüttükleri mesleğin kutsallığı nedeniyle devlete bağlı olmadıkları halde kamu görevlisi olan tek meslek grubudur. Kamu görevlisi olmanın getirmiş olduğu bazı imtiyazlar bulunmaktadır. Bu imtiyazlar çeşitli kanunlarla avukatlara tanınan ve bağımsızlıklarını arttırmayı amaçlayan imtiyazlardır. 

Günümüzde mesleğimiz, hayatın her noktasında yaşanacak problemler için ihtiyaç duyulan temel mesleklerden birisidir. Avukatların öneminin bir hasbihalle anlatılması mümkün değildir. Mesela; suçsuz bir şekilde tutuklu yargılanan ve sonucunda avukatı sayesinde beraat edenlerde, uğradığı haksızlığa karşı sesini duyuramayan ve avukatı aracılığıyla hakkına ulaşanlarda, yıllarca yargılandığı halde bir türlü üzerindeki lekeyi atamayan ancak avukatı sayesinde aklananlarda, daha temel haklarının ne olduğunu bilmeyen ancak temel hak ve hürriyetlerine avukatı sayesinde ulaşanlarda ve daha nicesinde saklıdır.

Son olarak okuyucularımıza nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Son söz olarak W. Churchill’in bir sözüyle nokta koymak isterim: “Ben doktoruma ne ödüyorsam, avukatıma iki katını öderim. Çünkü; doktora ne anlatırsam, bana bir reçete yazar. Ağrıyı, sızıyı, acıyı tek başıma çekerim. Oysa avukatıma ne anlatırsam, yanından rahatlamış bir şekilde çıkarım, tüm dertlerim artık onun derdi haline gelir.”

İlginiz için teşekkür ediyorum.  

Ben de teşekkür ediyorum. İttifak Gazetesi Ailesine ve tüm okuyucularınıza selam ve hürmetlerimi arz ediyorum. Var olunuz.

İbrahim Ethem Gören/09.10.2024-Yazı No: 623