Hemen herkesin içinden at ve atlılar geçer ve dahi at sevgisi; Atı sevmeyen, binmeyen, yelelerini okşamayan yiğit var mıdır!
At, Türk kültür ve medeniyetinin aslî bir unsurudur. Orta Asya`dan Anadolu`ya, oradan Balkanlara ve Avrupa içlerine kadar uzanan Türklerin hakikat yolculuğu atların yoldaşlığında sürüp gitmiştir asırlar boyunca. Ve yine asırlar boyunca at, Türk kültür, medeniyet ve irfanının önemli sembollerinden biri olarak asliyet ve terkip şuuruna dönüşmüştür. Mezkû r terkip, at, avrat silah üçlemesiyle hafızalara kazınarak, 'at, avrat ve silah emanet verilmez' düsturuna dönüşmüş, atın bizatihi kendisi namus ve özgürlükle birlikte anılır olmuştur.
Atları ilk defa Orta Asya steplerinde ecdadımız ehlileştirerek yoldaş ve sırdaş haline getirmiştir. Eskimez medeniyetimizde her daim hayatın içinde olan atlar, sahici ve içten bir eda ile yolda, izde, belde, savaşta hâsılı iyi ve kötü günde sahibinin can dostu hüviyetine bürünmüştür.
At sırtında ilây-ı kelimetullah uğruna cihattan cihada, serhattan serhada koşturarak, er meydanında şehit yahut gazi olan atalarımızın insanî , imânî ve vicdânî vasıfları, binitleri olan yağız atlar gibi her daim tevhid şuuruyla şahlanmıştır.
Hayatın tam orta yerinde kişneyen atlar ve dahi at sevgisi edebiyatımızın hemen her türünde kendine yer bularak, destanlara, öykülere, şiirlere ve dahi ağıtlara özne olmuştur.
Kaşgarlı Mahmut: At Türk`ün kanadıdır
Divan-ı Lügati`t-Türk`ün müellifi Kaşgarlı Mahmut at bahsinde 'At Türk`ün kanadıdır' derken yerden göğe kadar haklıdır. Biz dahi üstada öykünerek at Türk`ün kardeşidir diyelim!
Türkler, hâlâ Anadolu`dan Orta Asya`ya ve oradan Doğu Türkistan`a kadar uzanan geniş gönül coğrafyasında kanatlarına/kardeşlerine sahip çıkmakta, atlarını kâh Kızılırmak`ta kâh Tula ırmağında suya kandırarak atları için bayramlar tesis etmektedir.
Böylesi mülahazalarla Türkmenistan`da her yıl Ahalteke atları adına At Bayramı düzenlenmektedir. Hâsılı atlar yarıştırılmayı değil, binilmeyi ve sevilmeyi beklemektedir.
Fahri Müdebbir: At dorudur, diğerleri renktir
Fahr-i Müdebbir unvanlı Babür Hanedanı devri tarihçisi Muhammed bin Mansur bin Saî `ye hak vermemek ne mümkün!
At dorudur, diğerleri renktir
Ok akkavaktır, diğerleri çöptür
Şehir Rû m`dur, diğerleri köydür
Binici Türk`tür, diğerleri yüktür
Şüphesiz atlar tarihimizdeki müstesna güzeller arasındadır. Merhum Saî , yukarıdaki manzumunda atın hasının doru renk olduğunu, en iyi okun akkavaktan yapıldığını, müstesna şehirleri Rumların kurduğunu ve binicilikte Türklerin mahir olduğunu vurguluyor.
Uysal dost sadık refik...
At, güzel hayvan, sadık refik, uysal dost... Atlar eskimez zamanlardan beri hep sevilmiş, itibar görerek, atasözlerine konu olmuştur. Atlar üzerine kitaplar, romanlar yazılmış, türküler söylenmiştir.
Ecdadımızın at macerası bir kitabı değil belki bir kütüphaneyi doldurabilecek çapta geniş ve uzundur. Bu hususta en basitinden, 'İslâm Tarihinde At', 'Türk Tarihinde At', 'Türk Edebiyatında At', 'Türk Folklorunda At' gibi başlıklar altında çok geniş çalışmalar yapmak mümkündür.
Bir zamanlar çevrenizde atlara merakı olan, at yetiştiren, atlara binen birileri mutlaka olmuştur, köy yerlerinde yetişenlerin ise atlara âşinalığı daha fazladır.
Atalarımız at sırtında doğup çadırda vefat ederdi
'Atalarımız at sırtında doğup çadırda vefat ederdi' sözü beylik bir sözdür. Bu kelâma, bizim de küçük bir katkımız olsun: 'Şimdiki zamanda insanlarımız ameliyathanede doğup trafik kazasında vefat ediyor!'
Türkler atların üzerinde tarih sahnesine çıktı
Türklerin tarih sahnesine çıkışı atla birlikte olmuştur. Çin tarihi kaynaklarındaki en eski belgelerde Türk atlarının Çinlilerin dikkatlerini çektiği görülmektedir. Ü nlü 'Kan terleyen atlar', bu kaynakların tarif ettiği Türk atlarıdır.
Dikkat çeken sadece atları olmamıştır Türklerin binicilikteki maharetleri de dikkat çekicidir.
Yine Çin kaynaklarında Türklerin at sırtında hareket halinde iken geriye doğru isabetli ok atışı yapabildikleri belirtilmiştir.
Türklerin binicilikteki üstünlükleri dillere destandır
Türkler, binicilikteki bu maharet ve üstünlüklerini sonraki asırlarda da devam ettirmiştir. Ecdadımızın ata bağlılıkları Müslüman olduktan sonra da kuvvetlenerek devam etmiş, İslâm âleminde 'ferâset'le meşhur olmuşlardır.
At gazada gazilerin ortağıdır
İslâm müelliflerince Türk Hakanı 'Melikü`d-devâbb' (binitlerin meliki) olarak tavsif edilmiştir. Selçuklu ve Osmanlı devirleri de atla yaşadığımız tarihî maceranın muhteşem levhalarıyla doludur. Kısaca diyebiliriz ki: Bütün destanlarımızda ve fetihlerimizde at, yiğitle birlikte başroldedir, gazâda gazilerin ortağıdır.
Fakat günümüz Türkiye`sinde atların hali içler acısıdır. Atlar önce medeniyetimizi, sonra da köylerimizi terk ederek uzak diyarlara gitmiştir.
İyi insanlar iyi atlara binip gitti
Türkiye, atların sevildiği, binildiği bir ülke iken maalesef kesildiği bir memleket olarak literatüre geçmiştir; Bir zaman, at dostu Nizameddin Cumhur Nam Ü stad`a Türkiye`deki atların sayısını sorduğumda aldığım cevapla irkilmiştim: 'Türkiye atçılık macerasında sona gelmiş gibidir. Yakın zamandaki araştırmalara göre Türkiye`de safkanlar dâhil 300 bin civarında at olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam Almanya`da 20 küsur sene evvel 2 milyon civarında idi.'
Bu misaller atçılığımızın bugünkü halini ifade için zannederim kifâyet eder. Meşhû r hikâyede anlatıldığı gibi: 'İyi insanlar, iyi atlara binip gitti.'
Medeniyetin kadife görünüşlü süngerleri tarihimize, medeniyetimize ait pek çok değeri gözlerimizin önünden sildi. Milletimizin tarih boyunca gönül bağladığı pek çok güzel vardı. Atlar da bu müstesna güzellerdendi. Az önce de arz ettiğim üzere maalesef bu güzel hayvanlar önce köyleri ve şehirleri, ardından da medeniyetimizi terk etti. Günümüzde bu güzeller, hipodrom haralarında mahpus tutuluyor, üzerlerine bahis oynanıyor.
Atları sevmek için pek çok neden var
Atları sevmemiz için pek çok neden var. Bu noktada akıllara Kırım hükümdarı Gazi Giray Han`ın âvâzı geliyor:
'Severiz esb-i hünermend-i sabâ-reftârı
Bir perî şekl sanem, bir gözü âhû yerine'
Gazi Giray Han, edebiyat ve sanat dostlarının hafızalarında mukayyet olan bu beyitte, milletimizin atlara olan sevgisini 'Ahu gözlü, perî şekilli bir güzel yerine, hünerli ve sabâ rüzgârı gibi giden atı severiz' diyerek, müşahhas bir şekilde ortaya koymuştur.
Türk tarihi üzerine okuma yapanlar Oğuz Türklerinin at eti yemediklerini bilir. Mezkû r sohbette Nizameddin Cumhur Nam, Oğuz Türklerinin at eti yememelerinin sebebini şu çarpıcı cümlelerle ifade etmişti:
'İnsan öz kardeşini yer mi?'
'Oğuz Türklerinin niçin at eti yemedikleri sualine katî bir cevap vermek oldukça zordur. Mesela kıymetli tarihçilerimizden Prof. Dr. Faruk Sümer (aynı zamanda atçılık tarihi mütehassısıdır) Oğuzlar isimli ünlü eserinde bunu Oğuzların Hanefî mezhebine mensup olmalarına, dolayısıyla at eti yemenin Hanefî mezhebinde 'kerih' görülmesine bağlamaktadır. Şahsen, bu fikre pek iştirak edemiyorum, çünkü at eti yiyen diğer boylar yani Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler ve Tatarlar da -bunları Kıpçak Türkleri başlığı altında toplayabiliriz- Hanefî mezhebine mensupturlar.
Ancak, Türk kültürü ile alakalı bir dergide neşredilen röportajda sorulan 'Türkmenler neden at eti yemiyor?' sualine bir Türkmen`in verdiği cevabı size de nakletmek isterim: 'İnsan öz kardaşını yer mi?'
Evvela asalet, sonra cesaret;
Edebiyatımızda ve kültürümüzde köklü yeri olan bu hisli ve asil hayvan dünyadaki birçok at ırkına asaleti sebebiyle babalık yapmıştır. Araplar atta iki hususiyete çok önem vermişlerdir: Evvela asalet, sonra cesaret. İnsanlara tatbik ettikleri ilm-i nesebi adeta atlara da tatbik etmişler bu sayede soyu asırlarca takip edilen asil Arap Atı vücuda gelmiştir.
Öyle ki Arap kabileleri atlarının soylarını Peygamber Efendimizin (sav) atlarına kadar dayandırmaktadırlar.
'Hayır, kıyamete kadar atın perçemine bağlıdır.'
Yazımızı, El-Ahsan ismiyle müsemma safkanın şecerenamesiyle nihayete erdirelim:
'Rahman ve Rahim olan Allah`ın adıyla,
Hamd, Â lemlerin Rabbi olan Allah`a mahsustur. İyi akıbet, takvalı olanlar içindir. Zalimlerden başkasına düşmanlık olunmaz, salât ve selâm, Allah`ın yarattıklarının en hayırlısı olan Hz. Muhammed`in ve onun ehl-i beytinin ve ashabının üzerine olsun. Hayvan cinsinin en hayırlısı, akıl sahibi olanı insandan sonra attır. Allah`ü Teâlâ atı rüzgârdan yarattı ve ona hamd ve tesbihini ilham etti. Allah`u Teâlâ atı, Â dem Aleyhisselâm`dan iki yahut üçgün önce yarattı. Erkeğini, dişisinden önce yarattı. Atın fazileti hakkında açık ayet-i kerimeler, sarih hadis-i şerifler vardır. Â diyat Suresi, atların fazileti hakkında nazil olmuştur.
Rasulullah (sav) şöyle buyurmuştur.
'Hayır, kıyamete kadar, atın perçemine bağlıdır' ve
'Ata yapılan nafaka ve masraf, sadaka yerine geçer.' ve
'Atın sırtı izzet, karnı ise hazinedir.'
Bil ki, El Ahsan ismini taşıyan tay, iki yaşını bitirip, üçüncüye girmiştir. Bu tayın babasının adı 'Ü bbeyan Essuhayla'dır. Annesinin ismi ise 'Seklaviye Elharak El Cedraniye'dir. Büyükannesnin ismi ise Necmetüs Subh`tur.
Dört ayağı beyazdır. Şammar Aşireti`nin atlarındandır. Bu tayın bu vasıflara sahip olduğunu bize Zeyd bin Amr, Abdul Muhsin ve oğlu Mizar bildirdiler ve şöyle dediler: Allah şahittir ki, bunda şek ve şüphe yoktur. Biz de bunların bu şahadeti üzerine bu belgeyi mühürledik. Tarih: 1351 Şiyâle Aşireti`nin Reisi Mustafa Salih ve Mustafa El Halefi Hamd Aşireti`nin reisi Ömer bin Hüseyin.'