Matbaalar Cağaloğlu ndan çekileli yıllar oldu. Cağaloğlu karışık bir yerdi. Ama biz Cağaloğlu`nun iyi biliyor ve işimizi de iyi yapmaya gayret ediyorduk. 1990 lı yılların başında binbir emek ve imece usulüyle yayınladığımız Tepe Edebiyat Sanat mecmuasını henüz yeni çıkarıyorduk.
Dergiyi mücellitten alır almaz, Beyaz Saray kitapçılarını Beyazıt`tan Eminönü`ne kadar hemen tüm gazete bayilerini ziyaret ederek ellerimizle bırakırdık, dağıtıma verecek gücümüz yoktu çünkü.
Mevkuteyi ilk çıkardığımız günlerde TÜ RDAV YK Başkanı Ahmet Vural ile tanışmıştım. 'Mübarek, yeni bir dergi niye çıkarıyorsunuz? Yayınlamazdan önce bizlere danışmış olsaydınız, Sur mecmuasını birlikte çıkarırdık' demişti.
Samiha Ayverdi, Ergün Göze, SevinçÇokum, Beşir Ayvazoğlu, Ahmet Kabaklı, Osman Olcay Yazıcı, Gürbüz Azak, Bahaeddin Karakoç, Bekir Sıtkı Erdoğan, Vehip Sinan, mecmuamızın hemen her sayısıyla heyecanlanan, bizlere yazı ve mülakat veren kıymetli büyüklerimizdi;
Tepe Edebiyat mecmuasının ilk sayısını yeni yayınlamıştık. Cağaloğlu`nda hemen herkes edebiyat mevkû temizi heyecanla karşılamıştı. O günlerde Sultanahmet te bir yayınevinde çalışmakta olan Halis Ece yi ziyaret ettim. Dergimizi beğeneceğini ümit ediyordum. Çünkü mecmuayı eline alan hemen herkes sanki fikir birliği etmişçesine olumlu ve teşvik edici cümleler kurmaya özen gösteriyordu. Lakin, muhatabım dergiden hoşnut olmadı!
İlk yazım, Güneş Dil Teorisi`yle ilgiliydi; Muhatabım, eline kırmızı kalemi aldı, şurası olmamış, bu cümle böyle bitmez, bu kelimenin imlâsı şöyle olsa vakıa mutabık olur, olmamış, olmamış, becerememişsiniz dedi. Birbiri ardına sıraladığı olumsuz cümleleri bittiğinde takvim yapraklarıyla dolu masasının üzerinde kenar köşesini çiziktirip durduğu mecmuamızın hoş kokulu satır aralıkları kırmızı bir renge bürünmüştü. Sahi kırmızı kalemi eline niye almıştı!
Evet, maalesef beceremedik! Muvaffak kılınmayı gönülden isteyip çok çalışmamıza rağmen uzun süreli dergi yayıncılığı kotaramadık! Oysa Tepe Edebiyat dergisi herkesin fikir, edebiyat ve sanat ürünlerine kucak açan bir mecmuaydı. Oldukça mütevazı imkânlarla yayınlanmaktaydı. 35 sayılık tecrübenin ardından kütüphanelerin tozlu rafları arasındaki yerini aldı; Tansu Çiller in Başbakanlığı dönemindeki hamle çapındaki devalüasyona, işletmemizle birlikte boyun eğmek durumunda kaldı!
Yapacak bir şey yoktu, çünkü Cağaloğlu karışık bir yerdi! Ama biz mümin ve mütevekkil insanlardık.
Aradan 25 yıl geçti. Cağaloğlu şimdiki zamanda yine karışık bir yer. Klişeciler, filmciler kapandı, gazeteler İkitelli`nin yolunu tuttu, yerlerine restoranlar ve hoteller açıldı, mütevazı dergicilerin devri geçse de işini iyi yapan küçük ölçekli matbaacılara aslında Cağaloğlu`nda her zaman ekmek vardı. Ya da biz öyle zannediyorduk. Orası da öyle değilmiş meğer! Büyük umutlarla kurduğumuz Büyük Fetih Ajansı nın (BFA)ve dahi matbaasının da ömrü uzun olmadı.
Bu yazı, Tepe Edebiyat dergimizin ve BFA nın Macintosh Plus, linotipler, katrat cetvelleri, tipo baskı makineleri, aydıngerin hoş kokusu, parça kâğıtçılar, mürettipler, çelimsiz matbaacı çırakları, ışıklı montaj masaları, Gestetner kalfaları ve büyük ofset ustalarının renkli dünyaları arasında geçen 3 yıllık serencamını kırık dökük cümlelerle böylece anlattı.
Hikâyenin, daha doğrusu vakıanın, mücerret cesaretten öte bir başarı öyküsüne dönüşmesi tabii ki bizim de arzumuzdu. Lakin olmadı. Kısmetten ziyâdesi olmuyor zaten. Bazen şaire hak vermek gerekir: Aşkların iyisi uzaktan sevmektir!