Mekke müşrikleri Bedir harbinde fena halde mağlup olmuşlardı. Bunun intikamını almak için Medine`ye geldiler. Uhud harbinde ilk anda müşrikler mağlup oldular. Bazı Müslüman askerler Resulullah`ın emrettiği yerlerinden ayrılınca bu kere müşrik ordusu Müslümanlar üzerine hücum etti, Müslümanlar dağıldılar. Fakat yine Peygamber Efendimiz (s.a.v.)`in etrafında toplandılar. Müşrikler Müslümanları mağlup edemeyeceklerini anlayınca harpten vazgeçtiler. Mekke yolunu tutup gittiler. Fakat Ebu Süfyan ve arkadaşları Uhud`dan ayrılıp Revha denilen yere vardıklarında 'Çoğunu öldürdük, azı kalmıştı. Niye bırakıp geldik. Dönüp köklerini kesmeliyiz.' diyerek Müslümanlara tekrar hücum etmek istediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de bunu derhal haber almış ve onları yıldırmak, kendinin ve ashabının kuvvetini göstermek üzere ashabını teşvik etmiş ve 'Dün Uhud harbinde bulunanlar hazırlanıp gelsinler. Düşmanın arkasına düşülecek.' buyurdu. Yetmiş kişi Peygamber Efendimiz`le (s.a.v.) beraber hareket ettiler.
Medine`ye sekiz mil mesafede bulunan Hamra-i Esed denilen yere kadar vardılar. Ashab-ı Kiram yaralı idiler. Çok zahmet çekiyorlar, ama ecirlerini kaybetmemek için katlanıyorlardı. İçlerinde öyle yaralılar vardı ki nöbetleşerek birbirlerini sırtlarında taşıyorlardı. Biraz birisi yükleniyor, biraz sonra, binen inip arkadaşını sırtına alıyordu. Yine içlerinde, yaralarının ızdırabından zaman zaman birbirlerine dayanarak gidenler bulunuyordu. Fakat Cenab-ı Allah müşriklerin kalplerine korku verdi de kaçıp gittiler.
İşte, bu vaziyette dahi Resulullah`ın (s.a.v.) davetine icabet eden mü`minlerin fazileti ve elde ettikleri büyük dereceyi bildirmek için Ayet-i Kerime nazil oldu ki meali şöyledir: 'Hele o, kendilerine yara isabet ettikten sonra Allah`ın ve peygamberin emrine icabet edenler: müminler içinden bilhassa böyle ihsan edenler ve Allah`dan korkanlar için pek büyük bir ecir vardır.' (Ali İmran Suresi, Ayet 172)