Sanatı toplumların inanç yapıları şekillendirmiştir.Örneğin Hristiyan ve Yahudilerin tasvir ve heykel uygulamalarında görülen şirk gelenekleri, böyle bir akıbete düşmekten, Müslümanları koruyabilmek Tevhid inancının zedelenmemesi için Mekke’nin fethinde Kabe’de putlar kırılarak, tasvir resim, heykel yapımı yasaklanmış, tavizsiz hassasiyet gösterilmiştir.
İslam Medeniyetinin Kur’an ve sünnete göre şekillenmesi sanatını etkilemiş, sanatın uzantısında yaratıcıyı, yaratılanı ve kâinatı, eşyayı idrak önem kazanmıştır. Hz. Mevlana’nın veciz ifadesi ile “cihanın canını” aramaya bu pencereden bakmıştır. İslam sanatkârlarında yaratma kaygısı görülmez, yaratılan ile savaşma, ondan daha üstününü yapma kaygısı olmaz. Yaratılan varlıkta muazzam İlahi Sanatı görüp, temaşa edip, tefekkür ile tekamülünü hedefler.
Kadın yaratılış itibariyle, Allah’ın esma-ı hüsna tecellileri ile donatılmıştır. İlahi sanatın tecellisinden aldığı güçle şefkatin, inceliğin, sevginin, güzelliğin kutsal merkezidir. İlahi sanat kadının içinde yaşam bulur. Kudret, güç, koruma, barınma konusunda sonsuz potansiyel ile yaratılan erkeğin dünyada oluşturduğu güvenli alana; kadın estetik, sanat, sevgi, aşk ile eşlik eder. Erkeğin kurduğu taş yığınından ibaret evi yuva yapan kadındır. Yuvası dışında hayatın her alanı kadın dokunuşunun kutsal bereketinden nasiplenir.
Kadın toplumun vicdanıdır.
Anne olma şerefi ile lütûflandırılan kadın, bebeğini ilk kucağına aldığı an İlahi sanat ile kucaklaşmıştır. Güzel sanatlar, geleneksel sanatlar, modern sanatların herhangi biri ile iştigal etmese dahi o bir zanaatkârdır. Ve bir kadın anne olduktan sonra aklının, iradesinin, gücünün, hayal dünyasının özgürlüğüne vurulabilecek kilit, sürgü yoktur. İlahi bir donanım ile lütuflandırılan kadına düşen, yeteneğini beslemek, geliştirmek, korumak ve nesillere tevarüs ettirmektir. Geleneksel sanatlarını öğrenen “aklı selim, kalbi selim, zevki selim” kadın Yavuz Sultan Selim’ler yetiştirecektir.
Toplumsal bir aktör olan kadın, ait olduğu kültür, medeniyet, dünya görüşünü duygu ve düşünceleriyle, annelik rolü ile besleyerek özgün dokunuşlar bırakır ardında.
Kadın, tarih boyunca sanatın ve gündelik hayatın her alanında verdiği mücadele ile kendine bir kimlik edinmeye çalışmıştır. İnsanlığın kaynağının kadın olduğunu unutanlar; Yunan mitolojisinden başlayıp, şarktan garba her toplumda şiddetle var oldular.Vahşet var oldukça kadının mücadelesi de var olmaya devam etti. Modern dünyamızda halen cahiliye dönemini aratmayan kadına şiddet haberleri ile sarsılmaktayız. Işıklar sönüyor, notalar kederli, şiirler ıstıraplı, tablolar ‘’keşke’’ işlemeli, mutsuzluk, korku ile simsiyah olmuş tuvalde gökkuşağı renklerinden eser yok. Umutsuzluk, endişe ile fırçasını savuran kadın hayata tutunma savaşı içinde. Toplumun vicdanı kanıyor bazı kadınların yüreklerinde. Kutsal bir anne tarafından emzirilen vahşi, gün gelip kadınının gözlerinde cenneti görmesi gerekirken, kanlı yaşlarla onu yerle bir ediyor. Bir yerlerde kadınlar ağlıyor, evlatların boynu bükük… Oysaki bir ses yükseliyor Veda Hutbesinden: ‘’Kadınlar size Allah’ın emanetidir.’’
Ruhsal dengemizi kazanmak, aile içi huzur, sağlıklı toplum inşa etmenin yolu, sanatta Sanatkârı görebilmek ile mümkün. Bu tanışmanın ilk adımını atacak olan zanaatkâr annelerimizin anneler günü kutlu olsun.