İmam Bû sirî hazretleri Kaside-i Bürde`sinde şöyle buyurdu:
        'Vikâyetullâhi ağnet an muzâafetin
          Mine`d-dürû i ve an âlin mine`l-utumi.'
Manası: 'Allâhü Teâlâ`nın muhafazası ve koruması Resulünü, kat kat zırhlara ve yüksek kalelere muhtaçetmedi.'
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Mekke`de iken kendisine karşı çıkan müşriklerin kötülüklerinden korunabilmesi için pek çok askere, kat kat zırhlara, yüksek kalelere ihtiyaçgörünüyordu. Fakat Allâhü Teâlâ`nın sayısız orduları içinde en zayıflarından olan örümcek bile bunca kâfirin gözlerine ve yollarına birer set çekmiş, onları ümitsizliğe düşürmüştür.
Kudüs Kadısı İbn-i Şeddâd, Salahaddin Eyyubî `den bahsederken diyor ki:
Akka nehrinin kıyısında bulunan Reml`de bir harb meydana gelmişti. Salahaddin Eyyû bî `nin Karasungur adında çok şecaatli ve cesur bir adamı vardı. Düşmanlardan pek çoklarını öldürmüş, kırıp geçirmişti.
Bundan dolayı düşmanların hepsinin kalbinde bu yiğitten intikam almak ateşi yanıyordu. Ona bir hile ve tuzak kurmak için toplanıp pusu kurdular. Hile ile onu saklandıkları yere doğru çektiler. Sonra hepsi birden pusudan çıkarak üzerine atılıp etrafını sardılar. Onlardan birisi saçlarından yakaladı. Artık ölüm Karasungur için pek yakın idi. Diğeri de boynuna doğru kılıcını savurdu. Lâkin bu darbe saçlarını tutanın elini kesti. Karasungur süratle kendi arkadaşları tarafına çekildi. Allah`ın düşmanları onu çok takip ettilerse de hiçbirisi yetişemedi, Karasungur sağ salim döndü.