İsim oyunun önüne geçer mi diye sorsalar bugün itibariyle 'evet' derim. Tabi oyuna haksızlık etmiyorum ama ismi hepimiz için var edilmiş bir isim diyebilirim. 
'Aklımda bir yer var' 
Ya senin aklında ne yer var? Belki düşünsel belki de tamamen maddesel; Şurada olmak isterdim, adada ya da en sevdiğim kitabın en can alıcı satırında ya da birinin aklında!
Oyun Seçil`in ( Nesrin Kazankaya) sahneye kucağında bir kâse ve çırpıcıyla girmesiyle başlıyor. Önünde mutfak önlüğü pasta kekinin hamurunu çırpıyor; (Kendime söz yarın bir dilim frambuazlı pasta ve kahve ısmarlayacağım). 
Seçil Beniz ünlü bir yazar ve başarılı da; Kucağında hamur karıştırırken bile roman karakterlerinin akıbetini düşünecek kadar.
Fonda Brahms çalıyor; Bir ara onunla da çatışıyor. 'da' diyorum zira bu kadın çok çatışıyor. Kim bilir belki de çok çalışmak ona çatışarak yol almayı öğretmiştir. 
Yazıyor olduğu romanın etrafında dolaşırken bin bir düşünceyle kendini dışarı atmak istiyor. Deniz havası ona iyi gelebilirdi. Belki dalgalar yeni bir karakter getirirdi ayaklarının ucuna; Tam çıkacakken oğlu (Oğuz İşçi) çıkagelir yanında kızıyla.
Sude! 
Seçil çatışacak yeni birini bulmuştur bile torunu Sude! 
Fakat oyunun sonunda büyük bir sürpriz sizi bekliyor. Huyum kurusun, ne filmlerin ne de oyunların sonunu yazmam. Gidin de görün derim. 
Sude (Meva Gökalp) çok iyi bir oyuncu. Çok gençve bence gelecek vadeden başarılı bir kız. Bu oyundaysa babaannesini biraz çileden çıkaran bir kız. Fazla zeki, fazla akıllı, fazla bilgili; Belki de 'fazla' değil de tam da olması gerektiği gibi. Fakat Seçil bundan hiçde hoşnut değil zira Sude babaannesinin eksiklerini yüzüne cesurca vuran bir karakter. 
Sebebine gelince babaannesi hayalleri uğruna oğlunu küçük yaşta terk ettiği için. O buna 'terk etmek' demiyor 'kendi hayatımı yaşamayı tercih ettim' diyor. Keşke normal hayatta da herkes bu kadar dürüst olabilse. 
Sude`nin babası da tıpkı babaannesi gibi yazar olmuştur. 
Duygusal olarak çok katmanlı diyebileceğim bu oyunda bir yarış da söz konusu. Hangimiz daha başarılıyız?
Oyunda zaman zaman sinemasal deyimle flashbacklar da yaşıyoruz. Tek sevmediğim şey teknik görsel ve seslerdi. Asla gerek yoktu. Oyun içerik olarak güzel ve yaslanmasını gerektirecek bir şeye ihtiyacı yok. Tiyatro da bu değil mi en yalın anlatım sanatı. Dümdüz...
Ayakta alkışladık. Tebrikler.