Nice romanlar okumuşluğumuz vardır. Yazarını kimi zaman ailemizin parçası, kimi zaman en iyi dost kabul ettiğimiz. Yazarının eserleri arasında bu romanın yeri nedir karşılaştırmaları yaptığımız. Olaylara kapılıp, roman kahramanlarının peşinden sürüklendiğimiz olmuştur.
Yazar; bir takvim yılını çağrıştıran 365 sayfaya,dağınık, tutarsız,ayrıntılarla dolu ,başı sonu belli olmayan hayatı; keskin gözlemleri ,mesleki tecrübeleriyle harmanlayıp biçim ve anlam katarak derli toplu halde resmediyor.Değerlere vurgu yaparak, ele aldığı insanların kişiliklerini tüm karmaşıklık ve derinliğiyle irdeleyerek etkileyici psikolojik tahliller sunuyor. Gündelik hayatın içinde sosyal olgu,olay ve değerler kavramlarını, girift biçimde sosyolojik incelik ve felsefi boyutta işliyor. Mekânları, şehrin sokak, caddelerini , yeme içmesinden, ibadet, ritüellerine kadar her bir kültürel öğesini seyyah bakışı, şair hissiyatıyla nakşediyor. Okuruna, İstanbul’u yaşatıyor.
‘’Seni seviyorum İstanbul!’’ dedi içinden. ‘’Sana dair her şeyi seviyorum. Bu sokağı, insanların ışığa üşüşmüş pervaneler gibi bu sokağa gelişlerini seviyorum. Günahlarını ve sevaplarını seviyorum senin. Işığa kapılıp ölen kelebekler gibi olsak da buralarda, yine de seviyorum seni.’’
‘’Salih, Boğaz’dan geçen gemileri izliyordu. Martıların çığlık çığlığa uçuşları, gemilerin esrarlı siren sesleri, balıkçıların oltasına takılan istavritlerin can havliyle çırpınışları ve tam karşısında oturan Betül… Tüm bunlar ne kadar da güzeldi ? Hayat, tüm güzelliğiyle devam ediyordu onun için. Ve tüm bu güzellikleri anlatmak için konuşmaya gerek yoktu.’’
‘’İnsan bu şehirde konuşmadan da anlaşabiliyor!’’
Roman türünde iki ayrı güç vardır. Roman kahramanları ve kahramanların dışında kalan bir dolu değişik etkenler. Roman yazarken en zor olan da bu iki gücün gerekleri arasındaki dengeyi bulup uzlaştırmak. İyilik ile kötülüğün, hayat ile ölümün, doğru ile yanlışın, batıl ile hakkın, gerçek ile yalanın sisler, kaoslar içindeki zıtlıkları uzlaştırıp okura bir kapı aralarken; romancı, hayat denilen okyanusta yaşamın acemisi olarak boğulmamak için bir can simiti uzatıyor âdeta.
Roman, yalınkat bir kişilik olarak yola çıkan Salih’in İstanbul’a üniversite eğitimi için çıktığı serüvende çok yönlülüğe dönüşen hayatını ve dokunduğu hayatları yalın bir o kadar da ibretlik şekilde sunuyor. Çok yönlü karakterler eşliğinde girift olay örgüsüyle, durağanlaşma tuzağına düşmeden ilerledikçe, katman katman açılarak okuru içine çekiyor. İstiklal’den Galata’ya yürürken meyhane ile mevlevihane arasındaki araf, ince çizginin,insan yaşamının seyrini nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.
(HABER MERKEZİ)