The Conversation’da “Afrikalılar dinozor fosillerini 'paleontoloji' terimi ortaya çıkmadan çok önce keşfettiler” başlığıyla Ocak ayında yayınlanan makaleye göre, Afrikalılar, dinozor fosillerini ilk keşfetmeleriyle bilinen İngilizlerden asırlardan önce, söz konusu fosilleri keşfettikleri tespit edildi.
İttifakgazetesi.com’un tercüme ettiği makalede şu ifadelere yer verildi:
İlk dinozor kemiklerini keşfetme şerefi genellikle 17. ve 19. yüzyıllar arasında İngiltere'de bulunan İngiliz beyefendilere aittir. İngiliz doğa tarihi bilgini Robert Plot, 1676 tarihli The Natural History of Oxfordshire adlı kitabında dinozor kemiğini tanımlayan ilk kişiydi. Gelecek iki yüzyıl boyunca dinozor paleontolojisine çok sayıda İngiliz doğa bilimci hakim olacaktı.
Ancak çalışmamız paleontoloji tarihinin çok daha eskilere dayanabileceğini gösteriyor. İlk dinozor kemiğinin Plot'tan 500 yıl önce Afrika'da keşfedilmiş olabileceğine dair kanıtlar sunuyoruz.
Biz Güney Afrika'daki fosilleri inceleyen bilim adamlarından oluşan bir ekibiz. Yayınlanmış ve yayınlanmamış arkeolojik, tarihi ve paleontolojik literatürü incelediğimizde, kıtada insanlar var olduğundan beri Afrika'da fosillere ilginin olduğunu keşfettik.
Bu bir sürpriz değil. İnsanlığın kökeni Afrika'da: Homo sapiens en az 300.000 yıldır var. Kıtada, Fas'taki Kem Kem yatakları, Mısır'daki Fayum çöküntüleri, doğu Afrika'daki Rift Vadisi ve güney Afrika'daki Karoo gibi atalarımızın her zaman ulaşabildiği fosilleri içeren çok çeşitli kaya çıkıntıları bulunuyor.
Yani fosilleri ilk olarak Afrikalıların keşfetmesi muhtemel değildi. Bu kaçınılmazdı. Çoğu zaman, bilim adamlarının keşfettiği iddia edilen ilk dinozor fosilleri aslında yerel rehberler tarafından dikkatlerine sunuldu. Örnekler arasında devasa dinozorlar Jobaria'nın Nijer'de Tuaregler tarafından ve Giraffatitan'ın Tanzanya'da Mwera tarafından keşfedilmesi sayılabilir.
Makalemiz, Afrika yerlilerinin fosil bilgileri hakkında bilinenleri gözden geçirmektedir. Afrika'nın çeşitli yerlerinde uzun zamandır bilindiği anlaşılan fosilleri listeliyor ve bunların paleontoloji bilimi ortaya çıkmadan önce Afrika toplulukları tarafından nasıl kullanılmış ve yorumlanmış olabileceğini tartışıyoruz.
Bolahla Kaya Sığınağı.
Güney Afrika'nın Doğu Burnu'ndaki Elliot ve Clarens Oluşumları: Bolahla'dakiyle aynı dinozor zengini kaya oluşumu
Makalemizin öne çıkan noktalarından biri Lesotho'da Geç Taş Devri kaya sığınağı olan Bolahla arkeolojik alanıdır. Çeşitli tarihleme teknikleri, bölgenin 12. ila 18. yüzyıllar arasında (MS 1100 ila 1700) Khoesan ve Basotho halkı tarafından işgal edildiğini göstermektedir. Barınağın kendisi, yaklaşık 180 milyon ila 200 milyon yıl önce, ilk dinozorların Dünya'da dolaştığı sırada, Sahra benzeri sert bir çölün altında biriken birleştirilmiş çökeltilerden oluşan tepelerle çevrilidir.
Lesotho'nun bu kısmı özellikle 4 ila 6 metre uzunluğunda, uzun boyunlu ve küçük başlı bir dinozor olan Massospondylus carinatus türünün ortaya çıkmasıyla ünlüdür. Massospondylus'un fosilleşmiş kemikleri bölgede bol miktarda bulunuyor ve bu bölge Orta Çağ'da insanlar tarafından işgal edildiğinde de zaten öyleydi.
1990 yılında Bolahla'da çalışan arkeologlar, bir falanks fosili olan Massospondylus'a ait bir parmak kemiğinin mağaraya taşındığını keşfettiler. Mağaranın duvarlarından dışarı çıkan herhangi bir fosil iskeleti bulunmuyor ve dolayısıyla bu falanksın oraya ulaşmasının tek şansı, uzak geçmişte birisinin onu alıp mağaraya taşımasıydı. Belki de bu kişi bunu basit bir meraktan, bir kolyeye ya da oyuncağa dönüştürmek ya da geleneksel şifa ritüellerinde kullanmak için yapmıştır.
Şiddetli yağmurların ardından bölgedeki insanların, ana kayalarından sürüklenen soyu tükenmiş türlerin kemiklerini keşfetmesi alışılmadık bir durum değil. Genellikle onları, insanları ve hatta evleri bile yiyip bitiren, ejderhaya benzer bir canavara ait olarak tanımlarlar. Lesotho'da Basotho halkı canavara "Kholumolumo" adını verirken, Güney Afrika'nın sınırındaki Doğu Cape eyaletinde Xhosa halkı canavara "Amagongqongqo" adını veriyor.
Falanksın toplanıp nakledildiği kesin tarih ne yazık ki zaman içinde kaybolmuştur. Mevcut bilgiler göz önüne alındığında, sığınağın 12. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar herhangi bir dönemde kullanılmış olabileceği düşünülüyor. Bu durum, bu dinozor kemiğinin Robert Plot'un keşfinden 500 yıl öncesine kadar toplanmış olabileceği olasılığını açık bırakıyor.
Dinozor ayak izi.
Nesli tükenmekte olan canlılar hakkında erken bilgi
Güney Afrika-Lesoto sınırı yakınındaki Clarens Formasyonu'nda bir dinozor ayak izi. Çoğu insan fosilleri bilimsel çağdan çok önce, kolektif toplumsal hafızanın gidebildiği kadar eskilere kadar biliyordu. Örneğin Cezayir'de insanlar bazı dinozor ayak izlerinin efsanevi "Roc kuşuna" ait olduğunu söylüyorlardı. Kuzey Amerika'da, MS 1000 ile 1200 yılları arasında Anasazi halkı tarafından dinozor ayak izlerini tasvir eden mağara resimleri yapılmıştır. Yerli Avustralyalılar, dinozor ayak izlerinin efsanevi bir "Emu-adamı"na ait olduğunu tespit etmişlerdir. Güney Amerika'da, 1519 yılında Aztekler tarafından kötü şöhretli fetihçi Hernan Cortes'e bir mastodon fosili verildi. Asya'da Hindular ammonitlere (sarmal fosil-deniz kabuğu) "Şaligram" adını veriyor ve uzun zamandır onlara tapıyorlar. Yaklaşık 2000 yıldan fazla.
Geleneksel tıpta fosiller!
Afrika'daki insanların fosillerden uzun zamandır haberdar olduğu gerçeği folklor ve arkeolojik kayıtlardan açıkça anlaşılmaktadır. Ancak bu konuda hâlâ öğrenecek çok şeyimiz var. Örneğin, Avrupa, Amerika ve Asya'daki insanlardan farklı olarak yerli Afrikalı paleontologların fosilleri geleneksel tıp amacıyla nadiren kullandıkları görülüyor. Bunun, çoğu Afrika kültürü tarafından paylaşılan gerçekten eşsiz bir kültürel özellik olup olmadığından ya da kuşkusuz hâlâ eksik olan bilgimizden mi kaynaklandığından hâlâ emin değiliz.
Ayrıca, Fas'taki Kem Kem yatakları ve Güney Afrika Unesco İnsanlığın Beşiği mağaraları gibi oldukça öne çıkan bazı fosil alanları, yerlilerin bilgisine dair hâlâ sağlam kanıtlar sunmuyor. Bu talihsiz bir durum çünkü fosille ilgili gelenekler yerel topluluklar ile paleontologlar arasındaki uçurumun kapatılmasına yardımcı olabilir ve bu da önemli miras alanlarının korunmasına katkıda bulunabilir.
Ekibimiz, Afrika'daki yerli paleontolojiyi keşfederek, yerel topluluklara itibar kazandıran unutulmuş bir geçmişin parçalarını bir araya getiriyor. Bunun, yeni nesil yerel paleobilimcilere, bu ilk Afrikalı fosil avcılarının izinden yürüme konusunda ilham vereceğini umuyoruz.