Memleketin onda biri yıkıldı, Anadolu coğrafyası tarihinin en büyük acılarından birini yaşıyor. Kâhta yolu uzadıkça uzuyor; Son bir kez daha 'Adıyaman, ah Adıyaman' diye içgeçiriyoruz. Yol arkadaşımız Sırlı Süleyman Efendi bu kez sessizliğini bir Kâhta türküsüyle bozuyor:
(; )
Kâhta`nın çayı serin
Değmeyin yaram derin
(; )
 
Derin gönül yaraları içerisinde derin karanlıkları yara yara gece yarısına doğru vardığımız Kâhta`da Dr. Muhammet Çevik bizi karşılıyor. O depremzede bir Anadolu münevveri, Adıyaman Ü niversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sosyoloji bölümünde araştırma görevlisi, çiçeği burnunda Dr. Öğretim Ü yesi.
Dr. Muhammet Çevik ve İbrahim Ethem Gören Kahta da
Muhammet kardeşimizin gönlünde açık bir yara var. Depremde ablasını ve eniştesini kaybetmiş. Ağır hasarlı evinden çoluk çocuğunu güçbela kurtarmış. Hamd ve senâ makamındaki dilini depremden sonra damağına dayamış, öylece duruyor! Kâlden ziyade hâl lisanıyla konuşuyor! 
Aynı zamanda mâhir bir ebrucu olan sanatkâr kardeşimiz Muhammet Çevik`in Kâhta`ya gelenleri ağırladığı köy odası misali Osmanlı bağdadi yapı sistemiyle kerpiçten ihlâsla inşa edilen baba ocağına taziye evine giderken merhum ablasının ve eniştesinin ervâhına Fatihalar okuyoruz.  
Muhammet Çevik depremi Adıyaman`da yaşamış, hâ keza ebediyet yurduna sırlanan ablası ve eniştesi de; Dr. Çevik`in evi büsbütün yıkılmamış, can havliyle bir şekilde önce çocuklarını sonra da kendini dışarıya atmaya muvaffak kılınmış. Bununla birlikte alaca karanlıkta ablasının ve eniştesinin yaşadığı mahalle vardığında binanın içindekilerle birlikte çöktüğünü görünce oracıkta kalakalmış. 
Memleketin onda biri yıkıldı.
Memleketin onda biri yıkıldı` dedik, tekrar oraya dönelim; Büyük âfetin sonuçları da devâsa ve bir o kadar da ağır maalesef. Adıyaman`da, kibrit kutusu misali temellerinin üzerine devrilerek içindekilere mezar olan, sayıları iki bine yakın` şeklinde ifade edilen binaların büyük bölümü ilk depremin ürünü! Bu bağlamda Hatay ile aynı kaderi, daha doğrusu kederi paylaşan Adıyaman`da depremzedeler ve dahi binaların altında yardım bekleyenler ilk üçgün büyük mağduriyetler yaşamış. 
'Bir yandan yağmur, bir yandan dondurucu soğuk; '
Hakikatli sanatkâr, kendi ve ailesi özelinde yaşadıklarını şu cümlelerle özetliyor: 'Deprem anı zordu, endişe vericiydi. Dokuz katlı bir binanın beşinci katında idik ve binamız ağır hasar aldı. Ama sonrasında gördüklerimiz ve yaşadıklarımız deprem ânını hatıra dahi getirmeyecek kadar ağırdı. Ablam ve ailesinin yaşadığı bina yıkılmıştı. İlk saatten itibaren onları bulmak için enkaz başına gittik. Bir yandan yağmur, bir yandan dondurucu soğuk... 
'Tam bir kıyamet provası, bir distopya idi yaşadığımız.'
İlk iki gün enkaz başında hiçbir şey yapamadan durduk. İkinci günün akşamı arama kurtarma ekipleri ve iş makineleri gelmeye başlayınca arama faaliyetlerimiz anlamlı bir hâl aldı. Kayıplarımızı dördüncü günde bulduk. Ancak vefât etmişlerdi. Ama öylesine büyük bir âfetti ki yaşadığımız, onları hiçbulamama, toprağa verip dua edecek bir mezarlarının dahi olamaması korkusu her şeyin önüne geçmişti. Enkaz altında olan ama enkaz başına gelecek kimsesi kalmayanları mı dersiniz, cenazesi çıkarılıp sahipsiz olduğu için sokakta kalanları mı dersiniz, insanların yıkanıp kefenlenmeden toplu halde defnedilmesini mi dersiniz... Tam bir kıyamet provası, bir distopya idi yaşadığımız. Cenab-ı Hakk bir daha yaşatmasın.' 
 min;  min;  min;  
Adıyaman`da diğer bir mesele can kaybının nüfusa oranla oldukça fazla oluşu. Hemen herkesin bir yakını, akrabası ya göçük altında kaymış, ya da vefât etmiş. Dolayısıyla âfetten çokça etkilenen ve en fazla kayıp veren yerlerden biri, nüfusunun da fazla olması hasebiyle Adıyaman merkez. 
Gölbaşı, Besni ve Adıyaman`ın dağ köylerine dair ahvali de Çevik`ten aldık. Gölbaşı ve Besni ilçeleriyle dağ köylerinin depremden ziyadesiyle etkilendiğini belirten Muhammet Çevik, bu meyanda şöyle diyor: 'Dağ köylerinde çok fazla kar olması sebebiyle arama ve kurtarma faaliyetleri de yardım faaliyetleri de neredeyse bir haftaya kadar başlayamadı. Oralarda sağ kalanların çok daha fazla mağdur olduklarını duyduk.' 
Enkazdan Çıkanlar Sergisi
20 Şubat Pazartesi sabahına uyandığımız Kâhta`taki evde elest bezmi`nde bizler için ayrılan nimetlere şükrettikten sonra tek katlı taziye eviyle aynı bahçeyi paylaşan aile apartmanının çatı katına çıkıyoruz. Dr. Çevik az önce ifade ettiğim üzere, teknesinden her biri diğerinden âlâ keyfiyeti hâiz eserler çıkartan usta bir sanatçı. Yakın zaman içinde kişisel sergisine hazırlanan ebrucunun önünü deprem kesmiş. Enkazdan çıkartabildiği levhalarla bir sergi açılabileceği kanaatine varıyoruz. İnşallah kardeşimize Enkazdan Çıkanlar serlevhalı bir sergi  tertip ederiz;  
Kâhta`nın asıl kayıpları dışarıdan;
Kâhta merkezde altı bina yıkılmış. İlçede maalesef onlarca vefât var. Asıl büyük kayıplar ilçeye dışarıdan gelmiş, cenaze araçları günler boyunca âfet bölgesinin muhtelif vilayetlerinde yaşayan yüzlerce Kâhtalıyı kendileri için hazırlanan mezarlara taşımış.
Ve Ayşe Fatma teyze;
Muhammet Çevik`e bir kez daha taziyelerimizi ileterek Kâhta`daki ikinci uğrağımıza geçiyoruz. Gideceğimiz yer, 12 yıldan bugüne Mekke-i Mükerreme`de Mescid-i Haram`da devam eden genişletme projelerinde kendisine hizmet nasip olan Hikmet Toplu`nun anne-baba ocağı. Babasını geçtiğimiz yıl kaybeden Hikmet Toplu ile Boğaziçi Ü niversitesi inşaat mühendisliği öğrencilik yıllarına dayanan 20 yıla yakın kardeşlik hukukumuz söz konusu. 
Hikmet Toplu: Biiznillah Mekke`de çalışmaya devam;
Ehl-i kıble Boğaziçi mezunlarından Mekke-i Mükerreme`de çalışmış çok sayıda arkadaşım, büyüğüm var. Pek çoğu burada birkaçyıl kalmışken Hikmet, 'biiznillah Mekke`de çalışmaya devam' diyor.
Hicaz bölgesi Anadolu insanının burnunda tütüyor!  Eskimez zamanların insanları Hicaz`da yaşamak için can atayırdu. Hicaz`ın mübarek beldelerine dair şöyle bir Arap atasözü vardır. 'Dünyasını kazanmak isteyenler Cidde`ye mücavir olsun (yaşasın), ahretini kazanmak isteyenler Medine-i Münevvere`ye mücavir olsun,  hem dünyasını hem de ahretini kazanmak isteyenler Mekke-i Mükerreme`ye mücavir olsun.' 
İbrahim Ethem Gören ve başmühendis Hikmet Toplu 2014 yılı Hac mevsiminde Mescid-i Haram da 
12 yıllık hizmet süresi mücavirliğe' doğru evrilmekte olan Hikmet Toplu ile son kez kutlu topraklarda, 2014 yılında hac mevsiminde Mekke Kakiyye`de, Tevhid Camii`nin hemen yanındaki evinde görüşmüştük.  
Şimdi, Hüseyin Dede` ile torunları Mehmet ve İsmail Buğday`ın ervahına Fatiha okuma zamanı;
Hikmet, depremin ilk günü öğle saatlerinde sosyal medya hesabından dedesinin ve dayısının iki evladını kaybettiğine dair bir paylaşımda bulunarak dua istemişti; Şimdi, Hüseyin Dede` ile torunları Mehmet ve İsmail Buğday`ın ervahına Fatiha okuma zamanı;  
Taze acısını hikmetli gönül iklimine sırlayan Hikmet kardeşimizin validesi Ayşe Fatma teyze, Sırlı Süleyman Efendi ile birlikte bizleri evladı gibi karşılıyor. Babası ve yeğenleri için taziyelerimizi ilettikten, dualarımızı okuduktan, hatır kahvesini yudumladıktan sonra Ayşe Fatma teyzenin büyük oğlu İlhami Toplu ve yeğeni Cebrail Buğday ile birlikte Hüseyin Dede`nin memleketi Sincik`e geçiyoruz;
Adıyaman Sincik`te dağlar taşlar yerinden oynamış!
Kâhta ile Sincik arası yaklaşık kırk kilometre. Bu yolun dörtte biri kadar da -asıl menzilimiz- Turna köyü ile Sincik arasında bir mesafe var. Keskin virajlar, iniş ve çıkışlarla dolu Kâhta-Sincik karayolunda sarp dağlara dikkat kesilirken, dağlardan, tepelerden kopup gelen kaya parçaları arasında ilerliyoruz.
Depremler ovalardaki yerleşim alanları kadar dağları, dağ köylerine ve dahi dağ yollarını da vurmuş! Kelimenin tam anlamıyla Adıyaman Sincik`te dağlar taşlar yerinden oynamış!
Sincik yakınlarında büyük bir kaya parçasının ikiye ayrıldığını ve hemen arkasında yükselen minarenin külâhının yıkıldığını görüyoruz. Cebrail kardeşimizin anlattığına göre fotoğrafta gördüğünüz bu devasa kaya yol yapım çalışmaları esnasında kırılmak istenmiş. Lakin taşa söz geçirilememiş! Tâ ki 6 Şubat depreminde taş, haşyetullahtan ikiye ayrılıncaya kadar!
'; Öyleleri de var ki Allah korkusundan yukarıdan aşağıya yuvarlanırlar; '
Kayayı yakından incelemek için kısa bir mola veriyoruz. Buna en çok Sırlı Süleyman Efendi seviniyor. Ü zerinde 'Halo Dayı' yazan çakmağını eline çoktan almış bile, parkesinin içcebinden taze Kâhta tütününü çıkardıktan sonra ikiye ayrılan kaya parçasına yaklaşıp 'bir dakika, bilir misiniz, bu hususta Furkân-ı Hakî m`de (Bakara Suresi-74) ne buyurulmaktadır' dedi: 'Nitekim öyle taşlar vardır ki, içlerinden ırmaklar kaynar, ondan öyleleri de vardır ki yarılıp içinden su çıkar. Öyleleri de var ki Allah korkusundan yukarıdan aşağıya yuvarlanırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir. Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı da taş kesildi, hattâ taştan da beter oldu.'
-Dağ yollarında böylesi manzaralara Kahramanmaraş`ta bulunduğumuz zaman diliminde günü birlik gittiğimiz Gaziantep İslâhiye`nim dağ köylerinde de rastlamıştık. İki dağın zirvesinden kopan taş ve kaya parçaları Değirmencik ile İdilli köylerinin yolunu kapatıp 50 metrelik bir yükseklik oluşturunca alternatif yollardan ilerlemek durumunda kaldık.- 
Sincik kırsalında ikiye ayrılan devasa kaya
Sincik`i kırsaldaki köylerine bağlayan yolların depremden bir hafta sonra açıldığını Cebrail kardeşimizden öğreniyoruz. Yollar açılmış lakin, kar örtüsü tam anlamıyla kalkmamış, arazi aracımızla dahi karlı-çamurlu yollarda gitmekte zorlanırken Karakoçan dağının kuytularında gördüğümüz kardelen çiçekleriyle gönlümüz bir nebze ferahlıyor. 
En son çiçek, bir dağ başında açar. İlk kardelen bir dağ kuytusunda filizlenir.
Her dağın ayrı bir hikâyesi kadar ayrı bir hakikati de vardır. Sessiz, sedasız, yerli yerinde olanca haşmetiyle duran 'dünyanın çivileri' insana bir şeyler fısıldar. En son çiçek, bir dağ başında açar. İlk kardelen bir dağ kuytusunda filizlenir. Bir Resul orada nâlinlerini ayağından çıkarır, En Kutlu İnsan (sav) 'Uhud bizi sever biz de Uhud`u; ' buyurur. Dağ bir ihtişamdır güftügû dan uzaklaşma yeridir.
'Al eline bir değnek/Tırman dağlara şöyle!'
İnsan bazen eşhasla, bazen eşyayla, bazen de bir 'dağ' ile konuşur! Şüphesiz küçüğünden büyüğüne, Karakoçan`dan Erciyes`e, oradan Süphan`a, Klimanjaro`dan Fuji`ye kadar dağlar, coğrafyalarında hayat süren âkil insanlara ilham verir.
Bu ilhama mazhar olan Şairler Sultanı, 'Al eline bir değnek/Tırman dağlara şöyle! Şehir farksız olsun tek, mukavvadan bir köyle/Uzasan, göğe ersen, cücesin şehirde sen/Bir dev olmak istersen, dağlarda şarkı söyle.' deyiverir.
'Hazret Yunus yolda rehber'
Tütününü bitirdikten sonra bakışlarını Pirpoz dağının zirvelerinden Cendere çayına kaydıran Sırlı Süleyman Efendi, vakıa mutabık bir keyfiyetle Yener Sonuşen üstadın Yücelerden Kafile`sinden okumaya başladı: 'Eriklikten mana taşır/Kaf Dağı`ndan süt taşır/Hazret Yunus yolda rehber/Sena etsem bilin ezber.'
Dava, Hazret-i İnsan olma meselesi
Hamd olsun, Rabbimiz bizleri Sincik dağlarında ulvî bir dava için görevlendirdi! Vazife, Cenab-ı Allah`ın teklif ettiği, yeryüzündeki o halifenin ismi olan insan olma davası...
Dava, Hazret-i İnsan olma meselesi. Elest bezmi`ne gidin bir an! Gözlerinizi yumarak, derin bir tefekküre dalınız. Niçin yaratıldığınızı, var edildiğinizi, dünyaya gönderilişinizin asıl amacını düşünün. Hafızanızda Ahzâb Sû resi`nin 72`inci ayet-i celilesini canlandırın. Dâvû dî sesli bir kârî , diliyle değil, Allah korkusundan yufka gibi incelmiş gönlüyse okusun;  
Cebrail Buğday mesajı aldı, Kâhta âlimlerinden bellediği kıraatle okudu: 'Muhakkak ki biz emâneti göklere, yere ve dağlara arz ettik de (onlar) onu yüklenmekten çekindiler ve ondan korktular insan ise onu yükleniverdi. Doğrusu o çok zâlim, çok câhildir.'
Dağların dahi üstlenmekten imtina ettiği bu vazifeyi, bütün isyan ve cahilliğine rağmen kabul eden insan;
Cenab-ı Allah`ın bütün âlemlere vekili olarak, halifesi olarak, hükümdarı olarak tayin ettiği ve atadığı insan;
Eşyanın, canlı, cansız, hayvanat nebâtât, her şeyin ona faydalı kılınmak üzere boyun eğdirildiği insan;
(; )
Ya insan olacaksın ya da soytarı!
Son deprem örnekliğinde olduğu gibi imtihan dünyasındaki insan her an sınanıyor. İnsan, esfel-i sâfilin ile eşref-i mahlû kat arasındaki o kader çizgisinde verdiği söz ile sınanıyor; Cüz-i iradesi ile ya insan olacak, ya da başka bir şey; Ya insan olacaksın ya da soytarı! Â fet bölgesindeki müteahhitlerin ve kendilerini her kim denetliyorsa onların ve dahi ilgili sorumluların birçoğunun adı soytarıya çıktı, burunları Pinokyo misali uzadıkça uzadı!
'Hesap var Hacı!
Bu minval üzere tefekkür ufuklarına tırmanırken son kelâmı yine Sırlı söyledi: 'Hesap var Hacı! Unutulmamalıdır ki insan mesleğini, sanatını, zanaatını, işini ne kadar insanca yaptığından, 'ahd-i atik'de vermiş olduğu söze ne kadar sadık kalarak gerçekleştirdiğinden, yani ne kadar insanca, insanın haysiyet ve şerefine-eşref-i mahlû kat- olabilme davasına uygun olarak yaptığından hesaba çekilecektir.'
Yalan dünyaya 10 dakikalık hakikat arası vermişken sessizlik, kuzuların melemesiyle bozuldu. Sincik Güzelsu köyü kırsalında nasiplerini arayan kuzulardan birini bağrımıza bastık!
Yazarımız, İyilik Sağlık Vakfı YK Başkanı İbrahim Ethem Gören Adıyaman Sincik kırsalında
Sincik Güzelsu-Camii minaresinin külâyı yıkılmış
Şimdi, gencecik çobanları, kuzuları, yıkılan minareleri arkada bırakarak henüz asfalttan büsbütün toplanamamış küçük kaya parçalarının asından geçerek Sincik`in Turna mahallesine gidiyoruz.  Burası İnlice beldesine bağlı, üçtarafı Karakoçan, Çoban ve Pirpoz dağlarıyla çevrili, 40 haneli küçük bir dağ köyü; Köyde tek katlı ahşap, kerpiç, betonarme ne kadar ev varsa hemen hepsi yıkılmış. Evlerin önlerine kurulan Kızılay ve AFAD çadırlarındaki odun sobalarının dumanı göğe doğru yükseliyor.  
Hikmet Toplu`nun dayısının yıkılan evinin bahçesine iki çadır kurulmuş. Evvela taziye için çadıra giriyoruz. Acı çok taze, kayıp büyük, köylüler birbiri ardına taziye için küçük çadırı dolduruyor. Dört-beş metrelik çadır, ahali geldikçe genişliyor, Buğday ailesinin evlat ve baba hüznü misali Anadolu kıtası büyüklüğüne erişiyor. İçeride birkaçminder, battaniye ve elektrikli bir ısıtıcı ve dahi teslimiyet, tevekkül, rıza ve gönül burukluğu var.
Hüzünler paylaşıldıkça azalıyor.
6 Şubat Pazartesi günü 04:17`de baba ocağı temellerinin üzerine çöken, enkazın altında 80 yaşındaki pederi Hüseyin Dede`yi, 16 yaşındaki oğlu Mehmed`i ve 18 yaşındaki umudu İsmail`i depremde kaybeden Abdullah Buğday kardeşimize sarılıp acısını paylaşıyoruz, nitekim hüzünler paylaşıldıkça azalıyor. 
'Uzak yoldan geldiniz, hava da çok soğuk, lütfen; 'le getirilen sıcak çayları içiyoruz; Çadıra girerken bakakaldığım -Hüseyin Dede`yi, Mehmed`i ve İsmail`i yutan- kaya parçaları yorgun nasiyeme ard arda çarpıyor! 
Bir müddet sonra yıkılan evin enkazına geçiyoruz. Cebrail Buğday, amcasının evinin yıkılmazdan önceki halini tasvir ettikten sonra acılı baba Abdullah Buğday, depremi ve sonrasını anlatıyor. Bu esnada gözbebeklerinin büyüdüğünü fark ediyorum. Şimdi deprem anına gidiyoruz.
Sincik İnlice Turna köyünde ağır hasarlı bir ev
6 Şubat 2023 Pazar, 04:17-Sincik Turna Köyü
Karakoçan dağında bir kar tufanı var: Karakış ne hikmetse iki ay gecikmeli gelmiş! Bir deli rüzgâr, dağın üzerine serpilip durmakta olan tipiyi Turna köyüne savuruyor. Hatiften değil, dağların altından bir sayha, bir çığlık köy ahalisinin derin uykusunu bölüyor. Daha önce bölgede görülmemiş kıvılcımlı şimşeğe, kulakları sağır eden mezkû r sayha eşlik ederken zelzele başlıyor. Bir türlü bitmek bilmiyor. Yer sallandıkça dağlardan kayalar, taşlar, karlı, buzlu topraklar köyün üzerine yükleniyor! Bu esnada hânenin reisi Abdullah Buğday, eşi ve kızları ile birlikte kaldığı evin üst bölümünde deprem dehşetine uyanıyor. Elektrikler kesilmiş, soba devrilmiş, ocak sönmüş. Evin alt tarafında bir ses var Mehmed`in feryadı; Göz gözü görmüyor. Mehmed`in babası zifiri karanlıkta yönünü, yolunu şaşırıyor, el yordamıyla odanın çöken damının üzerinde buluyor kendini. Bununla birlikte damın üzeri istinad duvarını çevreleyen taşlarla dolmuş, taşmış. Nereden taş aldığını bilmeden bulduğu kucak büyüklüğündeki taşları birer ikişer öteye doğru atarken yukarıdan, beriden, yeni taşlar geliyor. 
'Baba, üşüyorum, kurtar beni!'
Mehmed aşağıdan bir kez daha ses veriyor: Baba, üşüyorum, kurtar beni! Abdullah Baba, enkaz altındaki küçük oğlu Mehmed`den, büyük oğlu İsmail`den ve babası Hüseyin Dede`den daha fazla üşüyor, 'imdat' dese de kim gelecek, kim duyacak Arzın Sabibi`nden başka Karakoçan dağındaki cılız sesleri! 
Sincik İnlice Turna köyünde yıkılmış bir yer evi
Mehmed`in babası iki saat boyunca karanlık ve kaya parçalarıyla boğuştuktan sonra Turna`da nihayet gün doğuyor. Lakin ne çare ki sesler kesilmiş! Mehmed`in pir ü pak ruhu, üzeri büsbütün taş, kaya ve ahşap direklerle örtülen odasındaki yatağında 'kelime-i şehadet' getire getire, Pirpoz dağının ardından ötelere mele-i âlâya yükselmiş. Ağabeyi İsmail ve dedesi Hüseyin, depremin ilk anlarında üzerlerine düşen kaya parçalarıyla teslim-i ruh eylemiş. 
6 Şubat saat 13:00 suları;
Köyün dar yolları birkaçgündür kar ve tipi etkisiyle kapalı; Askerler, dağların ardından, karlı, buzlu yollardan nasıl olduysa Turna köyüne ulaşmayı başararak köylüye yardıma koşmuş. Lakin yapacak bir şey yok! Olan olmuş, 'irciî ' emri çok kesin! 
Hüseyin! Küçük Hüseyin!
Turna köyünde yıkılan evlerde sadece Buğday ailesinde kayıplar var; Yıkılan, Hüseyin Dede`ye, Mehmed`e ve İsmail`e mezar olan odada bir de Hüseyin var, Küçük Hüseyin`, deprem esnasında odadan dışarıya çıkmayı başarmış lakin sağ ayağına büyük bir taş düşmüş. 
Hüseyin yolların kapalı olması nedeniyle iki gün boyunca, enkaza dönen evlerinin bahçesine kurulan çadırda ayağındaki büyük acıya sabrediyor. Depremin üçüncü günü yakın akrabalarının sırtında karla kaplı yollarda üç-dört saatlik yolculuğun ardından bulunan bir araçla önce Adıyaman Devlet Hastanesi`ne, oradan da ambülansla İstanbul`a, Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi`ne götürülüyor. Tedavisi halen İstanbul`da devam eden Hüseyin evladımız için bu satırları okuyan herkesten dua bekliyorum;
Küçük Hüseyin`in hastane yoluna çıkarılmasının ardından konu komşunun yardımıyla Buğday ailesinin yıkılan evlerinin enkazından Hüseyin Dede ile torunları Mehmet ve İsmail`in cansız bedenleri çıkartılıyor: Hüseyin Dede ile torunları Mehmed ve İsmail`in ervahına bir kez daha Fatihalar okuyalım;
Turna ahalisi çadırlar gelinceye kadar köylülerindeki tek sağlam yapı olan Kur`an Kursu`na sığınmış. 13 Şubatta yol açılmış, bundan beş gün sonra da köye elektrik verilmiş.
20 Şubat 2023 Pazartesi, Sincik Turna Köyü, 15:00
Turna`ya 20 Şubat tarihi itibarıyla gerçekleştirdiğimiz taziye ziyaretinde köylünün temel ihtiyaçlarının bütünüyle karşılandığını gözlemliyoruz. Malum olduğu üzere köylerin ana geçim kaynağı çiftçilik ve hayvancılık. Köyde pek çok büyükbaş hayvan depremde telef olmuş. Abdullah Buğday`n damının altında kalarak telef olan dört adet büyükbaş hayvan iki haftadır çıkarılmayı bekliyor. Ciddi bir koku söz konusu. Keyfiyeti Adıyaman AFAD`a ilettiğimizde ekiplerin kısa sürede konuya ilişkin tüm köylerde çalışma başlatılacağına dair bir bildirim alıyoruz. Ayrıca köylülere uzun boyunca üretim desteği ile birlikte telef olan hayvanlarının telafisine yönelik iyileştirmelerin yapılacağını öğreniyoruz.
Kâhta, Adıyamanlılar için sığınma sahnesi olmuş.
Kâhta, Adıyamanlılar için bir nevi sığınma sahnesi olmuş. Gönlümüze vurulan hüzün parangasıyla Sincik istikametinden Kahtâ`ya varıp ihtiyaçsahibi hastaları ziyaret ediyoruz;  
Kâhta, çevreden ve özellikle Adıyaman`dan büyük göçalmış. 80 bin nüfus birkaçgünde yüz bine dayanmış. Çadırkentlerde barınmayı tercih etmeyenler geldikleri Kâhta`da münhal ev varsa kiralıyor, değilse akraba yanına gidiyor. 6 binanın yıkıldığı Kâhta`da -haliyle- Adıyaman merkez, Kahramanmaraş ve Gaziantep`in İslâhiye ve Nurdağı ilçelerinde gördüğümüz yardım kuruluşlarına pek rastlayamıyoruz.  Buraya ve Adıyaman`ın sair ilçelerine deprem dolayısıyla göçetmek zorunda kalan aileler, âfetin merkez bölgelerindeki gibi dağıtılan yardımlara ulaşamazken, Kâhta`da günlük yaşam deprem olmamışçasına devam ediyor.
 fet bölgesinde metafizik çalışıyor!
 fet bölgesinde metafizik çalışıyor. Bankamatik kuyruklarında, hiçummadığımız yerlerde yahut tevafuken girdiğimiz çadırlarda kendilerine borcumuz bulunan hastaları bulup Cenab-ı Hakk`a hamd ediyoruz;
Bakalım Nizip`te neler göreceğiz;
Kahtâ arzı, saat başı beşik misali sallanırken gün batımına yakın rotamızı Nizip`e çeviriyoruz. Bakalım Nizip`te neler göreceğiz!
Hâmiş
 fet bölgesine gönüllü olarak gelmek isteyenlere bir hatırlatma yapmak istiyorum. Lütfen bireysel olarak gelmeyiniz. Burada kamu kuruluşlarının ve STK`ların pek çok organizasyonu söz konusu. Aman dikkat! Mutlaka bir ekibe dâhil olunuz. Bireysel olarak gelecek olanları başta konaklama olmak üzere pek çok sorun bekliyor. 
İbrahim Ethem Gören-Yazı No: 474
YARIN: NİZİP VE ELÇİ AHMEY CUMA;