Geçen sağlıklı beslenme ve zayıflamayla ilgili farkındalık oluşturacak bir yazı kaleme almıştık. Aynı konuya aynı hassasiyetle devam ediyoruz.
Beslenme bir kültürdür dedik. Beslenmenin bir eğlence bir zevk olmaktan öte, vücudun yaşaması için bir ihtiyaçolduğunu bilen insan, beslenme kültürüne sahip insandır.
Zengin ülkeler arasından Fransızlara bu açıdan bakıldığında, onlar genelde bu kültürü hayatlarına uygulamayı başarmış bir millet. Nitekim Fransızlarda şişmanlık oranı çok azdır.
Ama dünyanın en zengin ve teknolojik devi sayılan ABD`de bu kültür oluşmadığı için, Amerikalılar kola hamburger, pizza ne bulurlarsa mideye gönderirler. Her biri çok zevkli yiyeceklerdir çünkü. Ardından balon gibi şişen kocaman vücutlarıyla, bu kez de şu zayıflama merkezi senin şu vücut geliştirme benim diyerek, diyet üzerine diyet peşinde koşarak bir kerelik ömrünü boş yere harcarlar...
Bizim kendi kültürümüzde lezzetli yemekler olmakla birlikte, inancımız gereği öğrendiğimiz yeme içme kültürü şudur.
'Acıkmadan yeme! Sofradan doymadan kalk!' Bu çok önemli bir prensip ülkemizde genelde var olduğu için, eskiden bizde de fazla kilo diye bir sorun yoktu. Ama bu kültür de diğerleri gibi kaybolmaya unutulmaya başlandı.
Ne zaman ki kendi kültürümüzden uzaklaşıp, örneğin Amerikan kültürünün etkisinde kaldık. O zaman yeme içme alışkanlığımız da o kültürün bir parçası haline geldi.
Bundan beş on yıl öncesine kadar kola, yazın soğukta serinletici bir içecek olarak algılanıyordu. Şimdi kola, sanki su gibi temel içecek haline getirildi. Oysa kolanın içindeki maddelerin çoğu kilo yapacak maddelerdir.
Sulu yemek tarih mi oluyor?
Bir başka beslenme yanlışlığı... Ayakta ve çabuk karın doyurmak. Sulu gıdalara hasret yaşamak.
Kendi şivesiyle:
'A yavrum şimdiki gadınlaa gızlaa heçbilmeyo' diyordu radyoda yaşlı bir köy kadını:
'Ne dolma yapmayı biliyola ne sarma sarmayı... Sulu selli yemekleri unutuvemişler gaalen.'
Aslında zavallı teyze İstanbul gibi, Ankara gibi metropollerdeki fast food kültürünü bir bilse, söyleyecek söz bulamazdı.
Şimdi sofralarda sulu yemek diye bir tür bulmak mesele oldu.
'Sulu yemek' yapan lokantalar kıyıda köşede kaldılar. Ü çüncü sınıf konumunda sayılmaya başladılar. Eh oralara da dar gelirli vatandaşlar gider oldu. İyi de oldu. Hiçolmazsa o vatandaşlar bilmeden de olsa vücutlarına iyilik ediyorlar.
Peki yerine ne geldi?
Ekmek arası ızgara, kızartma, hamburger, tost vs. gibi ve adına genelde 'Fast food' dedikleri yeme türü... Ayaküstü ve çabuk çabuk... Hatta yolda yürürken, bir yandan gidip bir yandan yemek...
Şöyle hiçmerak edip de bu kelimelerin anlamına baktınız mı?
İngilizce Redhouse sözlükten bakalım bir. Görelim ne anlama geliyormuş:
Fast: Çabuk, tez, seri, süratli, ileri eğlenceye düşkün
Food: yemek, yiyecek gıda, besin, iaşe...
Demek ki en olumlu anlamıyla, 'çabuk yemek' anlamına geliyor.
Dolayısıyla zayıflama, beslenme kültürüyle direkt alakalıdır. Sağlığın temelidir. İşin özüdür.
Diyetler geçici bir heves, bir fantezi midir?
Diyet denilen listelere hiçgöz attınız mı? Bilmem sabahleyin şu kadar şundan, akşamları şu kadar şundan falan filan...
Sonra da gelsin sohbetlerde 'Ben diyet yapıyorum da' gibi kendine ayrıcalık kazandırma sevdaları...
Sakın diyet yapanlar alınmasınlar. Ama günümüzde öyle ki, diyet yapmak bir fantezi haline geldi. Diyet yapmayan kadın kültürsüz, kaba, cahil görülür oldu.
Oysa diyet, iyi düşünüldüğünde insanın kendine olan saygısını yitirmektir. Çünkü bir insan otuz sene kırk sene boyunca hiçağzına almadığı bir gıdayı, diyet yapmak için almak zorunda bırakılıyorsa bu, o insanın kişiliğine saygısızlıktır. İnsan kendine haksızlık etmiş olur.
Diyet yapmak, zayıflamak için lüks harcamaya, özel gıdalar almaya gerek olmadığı gibi, insan zevkiyle alakası olmayan yemekleri yemek zorunda da değildir.
Örneğin, ekonomik yönden hayatında hiç'ton balığı' alamamış bir kilolu kimseye, ton balığı önermek o kişinin psikolojik yönden ezilmesine sebep olacaktır. Ya da ne bileyim kültüründe hiçbrokoli yeme alışkanlığı olamayan birine, bunları diyet olarak önermek kelimenin tam anlamıyla saçmalıktır.
Diyet, bu bakımdan ele alındığında sanki sadece zengin olanların yapabileceği, fantezi bir etkinlik gibi empoze edilmiş oluyor.
Fakir olan şişmanlar ne yapacak?
Onlar her gün ton balığını nerden bulacak?
Bulamazsa o kiloyla boğuşmaya devam mı edecek?
O bakımdan diyoruz ki, diyet bir fantezi bir etkinlik değil, tam aksine kendi iradesine hâkim olamayan insanlara yapılan çocukça bir muameledir.
Aklı başında her insan zararı anlatıldığında neyi ne kadar yemesi gerektiğine karar verebilecek iradeye sahiptir. Yeter ki siz ona fazla kilodan niçin ve nasıl kurtulması gerektiğini anlatın. Ayrıca fazla kiloya sebep olan yeme ve içme dışındaki faktörleri de tedavi yardımıyla ortadan kaldırmaya çalışın.
Mutluluğu hep birlikte göreceksiniz.
Şunu kesinlikle iddia ediyoruz ki
Bir insanın aldığı gıda, ister tahıla dayalı olsun, ister balığa dayalı, ister sebze meyveye dayalı... Ne olursa olsun, her insan mevcut imkânlarıyla ve hiçekstra masraf yapmadan sağlıklı ve dengeli beslenme yapabilir. Hatta dengeli beslenmenin en sağlıklısı bu şekilde olandır.
Bir örnek verelim:
Orta halli bir ev hanımı...
Kadıncağız belki çaresizlikten, belki canı istediğinden her ne ise öğleyin hamur ağırlıklı gıda almak durumunda kalmış olabilir. Bu hanıma, yangına körükle gider gibi
'-Aaa hamur seni çok daha fazla kilolu yapmaz mı?' diyerek, kadıncağızın üçkuruşluk yemek zevkini burnundan getirmeye gerek yok ki... Akşama sadece bir tabak yağsız ya da az yağlı salata yiyerek hem aradaki dengeyi korumuş olacak hem ekstra masrafa gerek kalmayacaktır.
Dolayısıyla bu işi öyle süsleyip püsleyip, pahalı tedavi ambalajı halinde sunmanın hiçgereği yoktur.
İnsanlara, neyi ne kadar yemesi gerektiğine karar vermeden önce, nasıl bir beslenme içinde olduğunu bilmek ve ona göre mevcut aldığı besinler içerisinde yardımcı olmak marifettir.
Asıl marifet ise, insanlara zayıflamanın, güzel görünmek değil, asıl sağlık için ne kadar önemli olduğunu anlatmaktır.
Zayıflayınca neler olur?
Zayıflamak isteyen kişi, günlük harcadığı enerjiden daha düşük kalorili bir beslenme uygulamalıdır. Bu sayede zayıflamaya başladığımızda vücutta ne gibi rahatlamalar meydana gelir?
-Yüksek tansiyon riskinden kurtuluruz.
-İleride oluşabilecek kalp yetmezliği tehlikesinden de uzaklaşmış oluruz.
-Nefes darlığından kurtuluruz.
-Damar sertliği riskinden kurtuluruz.
-Böbrekler ve karaciğer rahat çalışır.
-Göğüs kasları iyi çalışır.
-Bel ve sırt ağrıları son bulur.
-İş verimi artar.
-Moral zenginliği ve yaşama sevinci gelişir.
'Burada bir parantez açmak gerekirse, zayıflamayı rahatsızlık kapsamında görmeyen ve zayıflama tedavisi için ödeme yapmayı kabul etmeyen devlet, aslında bilerek veya bilmeyerek sağlık politikasında en büyük yanlışlığa da imza atmış oluyor.
Devlet zayıflamayı hizmet kapsamına almıyor ve zayıflama için ödeme yapmayı kabul etmiyor. Oysa zayıflamayı ödeme kapsamına almış olsa, sağlıklı zayıflama sebebiyle, ileride ortaya çıkabilecek birçok rahatsızlık kendiliğinden şikâyet olmaktan çıkacak. Dolayısıyla devlet de fazla kilo sebebiyle kişide ortaya çıkabilecek tansiyon, damar sertliği, karaciğer yetmezliği, diz kireçlenmesi, varis, bel problemleri, boyun problemleri vs. gibi onlarca şikâyet için ayrı ayrı ödeme yapma külfetinden kurtulmuş olacak.
İşte bu, sağlıkta yapılması gereken en temel düşünce reformlarından biridir. Devletimiz hem insanlarımızın sağlıklı yaşaması hem sağlık harcamalarından tasarruf yapabilmek için bu yanlış uygulamadan bir an önce vazgeçmeli ve zayıflamayı tedavi kapsamına almalıdır.'
Şişmanlığın tehlikesi
Şişmanlık yanlış ve aşırı beslenme sonucu vücutta fazla miktarda yağ toplanması sebebiyle ortaya çıkan bir durumdur. Eğer fiziksel hareket azlığı metabolik ve hormonal rahatsızlıklar yoksa şişmanlığın sebebini dengesiz beslenmede aramak gerekir. Şişmanlığın insan hayatı için tehlikeleri nelerdir?
-Vücuttaki kan miktarı, kiloyla orantılı olarak artmadığı için, fazla kilolu kişilerin vücuduna dağılan kan aynı oranda fazlalaşmıyor. Dolayısıyla nisbî bir kansızlık meydana geliyor.
-Ayak tabanlarında problem meydana geliyor.
-Omurlarda sırtta ve eğrilmeler meydana geliyor.
-İş yaparken, merdiven inip çıkarken, hareket halindeyken kalp çabuk yoruluyor.
-Kalbin yükü artıyor.
-Şeker hastalığına meyyal kişilerde ayrı bir risk faktörü oluşuyor.
-Midemizde, safra kesemizde, eklemlerde herhangi bir rahatsızlık varsa, alerji varsa ve hasta ilaçkullanmak durumundaysa, daha fazla oranda ilaçkullanması gerekiyor.
-Düşünce, yemek yemeye, sofraya endeksleniyor.
Şişmanlamaya katkısı olan haller
-Yürüme tembelliği içinde olmak. Örneğin yaya gidilebilecek mesafeye dahi araçla gitmek, bir iki kat için dahi asansör kullanmak.
Son yıllarda özellikle büyük şehirlerde, ilkokul çağında başlayıp kat kat artan bir kilo artışı görüyoruz. Sebep olarak hazır yiyecekler, kolalı içeceklerdeki aşırı tüketimi gösterebiliriz. Bu tür yiyeceklerin zevkli olmasına rağmen kalorisi fazladır. Oysa vücudun bazı vitamin, onarıcı tamir edici, bağışık sistemini kuvvetlendirici diğer gıdalara da ihtiyacı vardır. Çocuklar bunlardan mahrum kalıyorlar. Bunlardan başka
-Yemekleri alelacele ve çabuk çabuk yemek.
-Lokmaları iyi çiğnemeden yutmak.
-Doyduğu halde yemekten kalkmamak.
-Yağlı ve karbonhidratlı ve proteinli gıdaları vücudun ihtiyacından fazla almak.
Doğuştan bazı sendromlar da şişmanlığa sebep olabilir. Örneğin
-Tiroid bezinin az çalışması.
-Kortizon kullanımı.
-Metabolik ve hormonal hastalıklar.
Zayıflama için bir program gerekir mi?
Her yörenin kendine has beslenme farklılığı vardır. Her insan evinde yöresinde çevresinde ne bulabiliyorsa bunlarla başlanacaktır. Herkese aynı tarz, standart diyet ya da beslenme uygulaması çok yanlıştır.
Sağlıklı günler dileğiyle;