Günümüzde çocukların başarıya ulaşması için yarış erken yaşlara taşınmaktadır. Özellikle okul öncesi dönemde, çocuklara yaşlarının üzerinde akademik beklentiler yüklenmekte; erken okuma, yazma, matematik öğrenmeleri beklenmektedir.
Ancak çocukların gelişimsel olarak bu yükü kaldırmaya hazır olup olmadıkları çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Zihin hazır olmadan yüklenen akademik sorumluluklar, çocukların doğal gelişim sürecini sekteye uğratmakta ve uzun vadede gelişimsel gecikmelere yol açabilmektedir. Erken çocukluk dönemi, oyun, keşif ve sosyal ilişkiler yoluyla öğrenmenin en yoğun yaşandığı, beyin gelişiminin en hızlı ilerlediği dönemdir.

Bu dönemde çocuklar, somut düşünür; soyut kavramları anlamakta zorlanırlar. Ancak bazı aileler ve eğitim kurumları, çocukların “başarılı” bireyler olabilmesi için erken yaşta akademik beceriler edinmesini bir zorunluluk gibi görür. Bu durum, çocukları duygusal, sosyal ve bilişsel açıdan baskı altında bırakır.
Araştırmalar, akademik erkenlik yaşayan çocukların çoğunlukla ilkokul döneminde motivasyon kaybı, anksiyete, dikkat dağınıklığı gibi sorunlar yaşadığını göstermektedir. Zihin henüz soyut düşünmeye, uzun süreli dikkat ve öz düzenlemeye hazır değilken verilen akademik yükler, çocuğun potansiyel gelişimini desteklemek yerine sınırlayabilir. Bu nedenle bazı çocuklarda gelişimsel gecikmeler; örneğin sosyal beceri eksiklikleri, duygusal olgunlaşma sorunları ve oyun ihtiyacının bastırılmasıyla ortaya çıkan davranış problemleri görülebilmektedir.
Bu baskının temelinde, toplumsal başarı algısı, ebeveynler arası rekabet ve “erken başlatırsam daha başarılı olur” inancı yatmaktadır. Oysa pedagojik olarak sağlıklı bir eğitim, çocuğun gelişim düzeyine uygun, oyun temelli ve bireysel farklılıklara saygılı bir yaklaşım gerektirir. Zorlayıcı ve gelişime aykırı müdahaleler, akademik başarı getirmek yerine öğrenme isteğini köreltebilir.
Zihinsel olarak hazır olmayan çocuklara yüklenen akademik sorumluluklar, onların gelişimini desteklemek yerine köstekleyebilir. Akademik erkenlik, her zaman bir avantaj değildir aksine, çocuğun doğasına uygun olmayan öğrenme süreçleri uzun vadede gelişimsel gecikmelere neden olabilir. Eğitim, çocuğun bireysel gelişim ritmine saygılı olmalı her çocuğun aynı hızda ve şekilde öğrenmeyeceği gerçeği göz önünde bulundurulmalıdır.
Unutulmamalıdır ki, Tüm çocukların rezilyansı farklı olduğu gibi sağlıklı bir gelişim, erken başlayan değil, doğru zamanda desteklenen öğrenmeyle mümkündür.Bu durumda en ön sıraya alabileceğimiz husus çocuklara dinamik bir öğrenme merakı ve yaşam boyu psikolojik dayanıklılık , anlam üretme, öz yeterlilik geliştirme ve sağlıklı birey olma potansiyelini sürdürebilme becerisini kazandırmak olmalıdır.
Travmatik durumlarla baş etme becerisi kazandırmak yeterli olmaz dolayısıyla, eğitimciler ve aileler tarafından oluşturulan koruyucu çevreler, akademikten ziyade çocukta bu becerilerin kazanımını filizlendirir.

YORUMLAR