Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Harun Reşit AKÇAY
Harun Reşit AKÇAY

Önce güzel olandan başlayalım

Evet önce güzel olandan başlayalım…
Yıllarca medikal tıbbın ötelediği, gölgede bıraktığı geleneksel tababet nihayet olması gereken yerine ve konumuna gelmeye başladı…
Aslında insan sağlığı söz konusu olduğunda hangi yöntem olursa olsun istifade edilmeliydi…
Türkiye hemen her alanda paradigmaları değiştirmeyi başardığı gibi sağlık alanında da bunu başardı.
Buna bir de geleneksel tıbbın diğer yöntemlerini de ekledi.
Sağlık Bakanlığının başlattığı GETAT uygulaması bütün hastanelerde bütün tedavi merkezlerinde meyvelerini verdi…
Bakanlık bünyesinde Geleneksel, Tamamlayıcı Ve Fonksiyonel Tıp Uygulamaları Dairesi Başkanlığı kuruldu…
İnsanlar artık sağlık merkezlerinden, polikliniklerden, hastanelerden Fitoterapi (Bitkilerle Tedavi), Akupunktur, Kupa Terapi, Sülük Tedavisi, Hipnoz, Ozon Terapi, Mezoterapi, Apiterapi, Proloterapi, Osteopati, Refleksoloji, Homeopati, Kayropraktik, Larva Uygulaması, Müzik Terapi gibi tedavi hizmetlerini talep edebiliyorlar.
Sağlık kuruluşları da bu alanda kendilerini sürekli yenilemekte ve geliştirmekte…
Bu iyi tarafı… 
Şimdi biraz da dikkat edilmesi gereken tarafa bakalım…
Bu alanda yetişen uzmanlarımızı bir fidan gibi narin, nazik ve körpe olarak değerlendirelim…
Sonra da öğrendikleri konularda biraz daha detaylı, biraz daha acele etmeden hareket etmelerini önerelim…
Çünkü büyük bir ihtiyaç var diyerek büyük bir heyecanla hareket edilirken, bu alanda gerçek anlamda geleneksel kültürümüzü es geçmeyelim…
Ne demek mi istiyoruz?
Bir örnekle açıklamaya çalışalım…
Geçen değerli bir hekimin hastalarına yönelik kaleme aldığı kitabına göz gezdiriyordum.
Çok güzel bilgiler paylaşıyordu… 
Ama bir yerde sirkenin faydalarından bahsederken ısrarla “üzüm sirkesi olmasın, elma sirkesi olsun” diye tembihte bulunuyordu…
İşte burada kontrol, geleneksel kültürden manipülasyonun eline geçiyordu…
Oysa Osmanlı Tıbbın günümüzde yükselmesine ön ayak olan hocalar “Sirke deyince akla üzüm sirkesi gelmelidir” derler…
Bu konuda biraz araştırırsanız göreceksiniz ki… 
Sirke üretimi günümüzde fabrikasyona geçmiştir… Yani hiç meyve kullanılmadan sirkeler yapılmaktadır artık. İnorganik sirkeler…
Bunlar kimyasal yolla üretilir… İçine meyve aroması ve renklendirici eklenir… Fiyatı da ucuzdur… Tercih edilmesine sebep olur… Ama bu tür sirkelerde bolca asit vardır… Enzim açısından mineral ve organik madde açısından mahrumdur… Probiyotik değildir… 
Bu tür sirkeler daha çok turşu sektöründe kullanılıyormuş… 
Gerçek olan sirke ise meyvenin kendi suyundan doğal yolla fermente edilerek elde edilenler imiş… 
Elbette ki şekerli meyvelerin hepsinden doğal yolla sirke üretilebiliyormuş.
Ama burada üzüm meyvesi ile diğer meyveler arasındaki farka dikkat çekiyorlar.
Üzüm meyvesinde sirke oluşabilmesi için gereken şeker oranı kendiliğinden mevcutmuş…
Diğer meyvelerde ise şekerli olanlarda bile sirke oluşabilecek miktarda şeker olmuyormuş.
Onlara sirkeleşme sürecinde ilave olarak şeker gibi bal gibi gıdalar ekleniyormuş…
Üzümün ise böyle bir desteğe ihtiyacı yok…
Gerçekten de internete girip bakıyoruz… Elma sirkesi yapımında malzemeler içinde ilave şeker vb. de sayılıyor…
O zaman bir şeyi tavsiye ederken de bir şeyden uzak durmayı önerirken de biraz dikkat gerekiyor değil mi?

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

SON HABERLER

ÖNE ÇIKANLAR

1