99 yıl önce Mecliste Deli Halid Paşa vurulmuştu

TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Abone Ol

Cumhuriyetin ilanına gidilirken Milli Mücahede’yi başarmış olan TBMM’nin “demokratik” yapısından duyulan rahatsızlık su yüzüne çıkmaya başlamıştı. Bir zamanlar birlik ve beraberlik içinde çalışan Gazi Meclis’teki muhalif isimler tasfiye edilmeden yeni rejimin kurulamayacağı, kurulsa bile yürütülemeyeceği yeni bir devreye giriliyordu. Bu isimlerin başında akla ilk gelen isim muhakkak ki Ali Şükrü Bey’di. Ali Şükrü Bey cinayeti kısmen gündeme getirildi fakat 2. Meclisteki bir ölümün sırrı hâlâ çözülemedi.

Bundan 99 yıl önce, 1925 Şubat'ının 9’unda Meclis'te bir cinayet işlenmişti. Herkesin gözü önünde işlenen bu cinayeti Kel Ali (Çetinkaya) üstlendi. Hakkında takipsizlik kararı verildi, ertesi yıl da İstiklâl Mahkemesi'ne başkan yapılıp İzmir Suikastı davasında Kâzım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy ve Refet Bele gibi İstiklal Savaşı’nın kahraman ve eskilerin deyişiyle “nasiyesi temiz” paşaları onun eliyle yargılandı.  

Ne ki, Mecliste vurulan ama hemen ölmeyen Deli Halid Paşa ısrarla kendisini Rize milletvekili Rauf'un vurduğunu söylüyordu. Daha doğrusu söylemeye çalışıyordu ama derdini kimseye anlatamıyordu. Tanin gazetesinde çıkmıştı bu haber üstelik. Savcı yaralı halde Paşa’yı sorgularken ona da aynı cevabı vermişti.

Halid Paşa hastaneye kaldırılmadan Mecliste bir odaya konuldu ve tam beş gün o odada şilte üzerinde acılar içinde inleyerek 14 Şubat’ta son nefesini verdi. Hali vakti yerinde olan ailesi onu tedavi için İstanbul’a, gerekirse Avrupa’ya götürmek için yetkililerden izin istemiş ama bu izin verilmemiş, adeta Paşa’nın ölümüne davetiye çıkarılmıştı.

Çırpınan ailesi Halid Paşa’ya son çare olarak İstanbul’dan bazı tıbbî aletler ile oksijen balonları göndertmişti ama ne acıdır ki, bunlar ancak cenaze İstanbul’a doğru giderken Ankara’ya varabilmişti! Hür Adam gazetesinin sahibi Sinan Omur’un dediği gibi “ba’de harâbe’l-basrâ”, yani Basra harap olduktan sonra.  

14 Şubat günü Ankara’da eşi görülmemiş bir törenle kaldırıldı cenazesi. Türk bayrağına sarılı tabutunun üzerinde birilerinin “tevhid bayrağı” zannettiği âyet-i kerime işlemeli bir örtü ve vurulduğu sırada başındaki kalpak bulunuyordu. (Cenaze törenine “bazı mülahazalarla” Cumhurbaşkanı katılmamıştı.) Merasime katılan askerler yanında “muhtelif tarikatlara mensup dedeler, şeyhler tehlil ve tekbirler getirerek ilerlemişti.” 

Paşa’nın cenazesi trenle İstanbul’da Haydarpaşa garına getirildiğinde yine mahşerî bir kalabalık karşılamıştı. “Tabut dedelerin, şeyhlerin tehlilleri ortasında vagondan alınarak iskeleye getirilmiş ve oradan vapura konularak Eyüp Sultana götürülmüştü” diyen Sinan Omur sonrasını şöyle anlatır:

“Eyüp baştanbaşa matem içindeydi. Dükkânlar kapanmış, herkes sokaklara dökülmüş, mezarlıklara, dam üstlerine varıncaya kadar her taraf kadınlı erkekle kalabalıklarla dolmuştu. (…) Halid Paşa’nın tabutu Eyüplülerin elleri üzerinde, her tarafından kopan hıçkırıklar ortasında, hocaların, şeyhlerin, Mevlevilerin tehlil ve tekbirleriyle, ikindi ezanı okunurken Eyüp Camii’ne getirilmiş ve bir müddet sonra da eşi görülmemiş derecede muazzam bir cemaatle namazı kılınmıştır. (…) Halid Paşa’nın cenazesi Hazret-i Halid’in (aynı ismi taşıdığı Eyüp Sultan hazretlerinin) türbesi önünde bir dakika kadar durdurularak burada bir dua edilmiş, ondan sonra, yine mahşerî bir kalabalıkla dolu sokaklardan geçirilerek merhumun köşkü karşısındaki aile kabristanına defnedilmiştir.”

Bu arada kendilerine maaş bağlanması uğruna mücadele verdiği İstiklal Savaşı’nın malul gazileri namına mezarına bir çelenk bırakıldığı görülmüştü. Manzara hazindi ama o güzel kalpli Eyüplüler hemşerileri Halid Paşa’nın hatırasına hürmeten dükkânlarını 24 saat açmamış, hatta o gün Eyüp’te hiçbir araba da işlememiştir. Gece olunca Eyüp’teki bütün cami ve mescidlerde toplantılar yapılarak merhumun ruhuna Fatihalar okunacaktır.   

Derken bir şeyler daha olacak ve Meclisteki vurma olayından yaklaşık 50 gün sonra Halid Paşa’nın ‘beni vurdu’ dediği Rize mebusu Rauf (Benli) aniden hastalanıp ölüverecekti. 50 gün önce kurşun sıkacak kadar sağlam olan Rauf Bey’in neden öldüğü hâlâ meçhuldür.

Kennedy cinayeti mi geldi aklınıza? Muhtemeldir.

Velhasıl yakın tarih karanlık karanlık içindedir ve sırlar çözülmeyi beklemektedir.