Boynumuzu biliyor muyuz?

Değerli okuyucularımız,

Normalde bir insanın boynunda yedi tane omur ve bu omurların arasında da altı tane disk bulunur. Yine boyunda, önde ve arkada olmak üzere eklemler bulunur. Özellikle arkadaki eklemler boyundaki bütün rahatsızlıklardan etkilenir. Omurilik, boyun omurları arasındadır. Beyne giden damarlar omurlar ve disklerin hemen yanı başından süzülüp giderler.

Ellere, kollara hareket veren sinirler omurlarla diskler arasında içiçe bulunur. Boyun, vücudun bütün organlarını sevk ve idare eden beyin ile vücudu birbirine bağlayan bir noktadadır. Bu bakımdan çok önemli bir görevi vardır.

Nasıl önemli olmaz ki?

Bir kere vücudu idare eden beyin. Beyin, tüm gereksinimlerini boyun yoluyla karşılamakta. Örneğin

&bull Beynin besleneceği kan boyundan geçer.

&bull Beyne sinyal ulaştıracak sinirler boyundan geçer.

&bull Beynin ellere kollara ayaklara vs. vereceği tüm komutlar boyundan geçer. Kısaca, beyin vücudun tepesinde oturan bir yöneticidir. Ama yöneticinin yöneticiliğini tam yapabilmesi için vücutla arasındaki iletişimin her yönden tam olarak sağlanması gerekir.

İnsanoğlu doğduğunda, özel vakalar hariç, tıpkı sıfır kilometre otomobillerde olduğu gibi mükemmeldir. Ancak biz nedense, eskiyince yenisini alabileceğimiz, yedek parçasını bulabileceğimiz otomobilimize verdiğimiz değerin onda birini kendi vücudumuza vermeyiz.

Oysa vücudumuzun ne yedek parçası vardır, ne de eskiyince yenileme şansımız. Tek bir şansımız var o da yeri ve zamanında vücudumuza gereken önemi vermek, sağlığımızı düşünmek;

Maalesef sağlığımızı, sağlığımız elden gittiğinde hissederiz. Sonra eyvah deriz ama çoğunlukla hayat burnumuzdan gelir; Doğuşta hiçbir sorun olmadığı hâlde, insanlar ne yapıyor da bu mükemmel boynu deforme edip görevini aksatır hâle getiriyorlar.

Boyun sağlığımızı neler etkiliyor?

Duruş ve oturuş bozuklukları; Ta bebeklikten, annenin kucağında iken başlar, şu an içinde bulunduğu zamana kadar geçen tüm hayatı kapsar.

Boyun bu hâle, bir günde, bir ayda, bir yılda gelmiyor; Yılların birikimiyle oluşuyor. Dolayısıyla en ufağından en büyüğüne kadar binlerce duruş oturuş bozukluğu bu deformasyona damla damla katkıda bulunuyor. Tabii kimisi bir etki ediyorsa kimi on etki ediyor. Kimi bir anlık oluyor, kiminin etkisi yıllarca devam ediyor. Örneğin

Uzun topuklu ayakkabı giyen bir kadının boynu bu giyinişten kesinlikle etkilenir. Ama bu etkilenme nezle gibi grip gibi hapşırıkla kendini belli edecek bir etkileşme değildir. Bardağa damlayan birkaçdamladır.

Bir minik öğrencinin sırtına yüklenen ağır ders kitapları, o çocuğun bel ve boynunu kesinlikle etkileyecektir. Ama hemen o gün içinde o yıl içinde değil. Bardağa damlayan birkaçdamladır. Saatlerde direksiyon başında oturan ve başını hiçoynatamayan şoförün bu duruşu boynunu etkileyecektir. Ama ilk günlerde ilk aylarda hatta ilk yıllarda değil. Bardağa damlayan damladır.

Bir masa başı sekreter ya da memur, bilgisayarın başında sürekli başı öne eğik vaziyette ve beli kambur hâlde çalışmaktadır. Bu duruş ve oturuş, boynu etkileyen bir faktördür; Ama hemencecik değil, yıllar sonra. Bardağa damlayan birkaçdamladır.

Niye hemen değil de yıllar sonra?

Çünkü insan vücudu öyle kartondan değildir. Bir mükemmel mekanizmadır. Öyle bir mekanizma ki hem üretir hem tüketir hem de kendini sürekli yeniler, bakım ve tedaviyi kendi kendine yapar.

Siz bardağa yanlışlıklar sebebiyle damlalar damlattıkça o bütün gücünü sarf ederek bu damlaları azaltmaya çalışır. Dolayısıyla sizin kendi bedeninize uyguladığınız yanlış harekete karşı hemen pes etmez? Sürekli kendini yenilemeye gayret gösterir.

&bull Ama siz (mesleğiniz gereği) ısrarla bilgisayarın başından kalkmam diyorsanız,

&bull Ama siz (mesleğiniz gereği) sürekli direksiyon başında şoförlük yapacağım diyorsanız,

&bull Ama siz, (zevkiniz vs. için) sürekli uzun topuklu ayakkabı giyeceğim diyorsanız,

&bull Her şeyi (belki elde olmayan sebeplerden dolayı, mecburen) kendinize dert edip stres ve gerilim içinde kalmaya devam ediyorsanız,

&bull Yine meslek olarak mikro ve makro travmaya maruz kalıcı bir işte çalışıyorsanız, örneğin elinizde matkap hiçeksik olmuyorsa, seyyar kompresörlerle asfalt delme makinesi çalıştırıyorsanız vs. bu darbeler de vücudu ve özellikle boyun yapısını çok fena etkileyecektir.

İşte vücut bunlara bir noktada yetmeyecektir. Tıpkı bilek güreşi yapan iki bilekten birinin direne direne sonunda pes edip, masaya yığılması gibi; Tıpkı bardağa damlayan damlaların bir noktadan sonra bardağı taşırması gibi;

Yine vücudumuz o kadar mükemmel ki pes dediği noktada, bardak taşmaya başladığında sizi uyarıyor; Yine sizin iyiliğiniz için yapıyor bunu;

Belirtileri nelerdir?

Genetik faktörleri ve yaşlanmayı saymıyoruz. Çünkü yaşlılık zaten deformasyonun genel adıdır. İllaki vücut yaşlanacaktır. Bizim burada amacımız yaşlanmayı geciktirmeye yönelik çareler ve yaşlanmaya kadar geçen süreyi rahat ve sağlıklı yaşamaya yöneliktir.

Genetik faktöre de sizin bireysel olarak yapabileceğiniz bir şey yok. Ama siz bunu da tedaviyle aşabilirsiniz. Peki bu duruş ve oturuş bozuklukları, travmalar vs. sebebiyle boyun nasıl deforme oluyor?

Boyun kireçlenmeye nasıl başlıyor?

Yaşanan bunca olumsuzluklar sonucu ilk başlarda yavaş yavaş disklerin içindeki su içeriği azalıyor. Biz bunun farkına varmıyoruz bile. Sonra diskin içtarafındaki liflerde, minik minik yırtılmalar başlıyor. Yine bizden habersiz.

Bu disklerin içinde bulunan ve doktorların 'jelatinöz' adını verdikleri sıvılar, bu minik yırtıklardan, her baskıda biraz fışkırarak veya normalde sızarak sinirler ve dokular üzerine yayılıyor.

Bir zaman sonra burada sinirler ve damarlar, dokular, eklemler görevini %100 kapasiteyle yapmakta zorlanıyor. O zaman neler oluyor? Bardak taşıyor; Boyunda sinirlere ve damarlara yapılan baskıya, 'boyun fıtığı' diyoruz. Ön ve arka taraf eklemleri ve çevresinde olan sertleşmeye de 'kireçlenme' diyoruz.

Sonuçta her iki durum da boynun deformasyonu anlamına geliyor. Her iki durumda da hareket kısıtlığına ve ağrılara, vücutta birçok aksaklıklara sebep oluyor. Tabii her iki durumda da akupunkturla tedavi olunabiliyor.

Belirtileri nelerdir?

Boyun fıtığı ve kireçlenmelerinin en önemli üçbelirtisi var. Biri ağrı, ikincisi güçkaybı, üçüncüsü uyuşma ve beraberinde meydana gelen hareketlerde kısıtlılık. Ağrı nerelerde olur:

&bull Boyunda olur,

&bull Omuzlarda olur,

&bull Kollarda olur,

&bull Kürek kemikleri arasında olur,

&bull Kimi zaman boyunda olmaz. Kollarda vs. olur. Siz hiçboyundan kaynaklandığını düşünmezsiniz.

Aslında boyun kireçlenmesi ya da boyun fıtığı olan hastaların, o kadar çok şikâyetleri vardır ki... Bu şikâyetlerin birçoğunun sebebinin, boyundan kaynaklandığını bilmezler. Örneğin

Kaçinsan başı sürekli ağrıdığında boynundan şüphelenir? Ya da kaçinsan bu şikâyetle doktora gittiğinde doktor onun boynuna bakar? Boynu sabahleyin tutulmuş hâlde kalkan çok insan dahi, 'Soğuktan etkilendim' diyerek, geçiştirmeye çalışır. Boyun kasları, boynu eski hâline çekmek için çaba harcarlar. Dolayısıyla gerilirler. Onların bu gerginliği spazma bağlı şiddetli kas ağrıları olarak ortaya çıkar.

Sürekli yorgunluk hissi duyulur. 'Galiba kansız kaldım' zanneder. Ya da tutar aklına en sonra gelecek olan korkunçhastalığı getirir. 'Yoksa kanser mi oldum?' der. Çünkü medyada sürekli bunlar ön plana çıkar. Vatandaş bunlarla âdeta korkutulur. Oysa yorgunluğun bitkinliğin sebepleri %90 boyundan kaynaklanmaktadır.

Menopoz ve promenopoz hariçsık sık ateş basmalarının sebebi de boyundaki deformasyondur. (Menopoz ve promenopozlardaki ateş basmaların boyun fıtığıyla direkt ilgisi yoktur. Bunlarda da ateş basmasını arttırır.)

Bazen tahammülsüz olduğunuzu hissedersiniz. Bunun da sebebi boyundan olabilir. Boyun sebebiyle vücudunuza yayılan ağrı göğsünüzde öyle bir hâl alır ki siz onu kalp ağrısı zannedersiniz. Oysa sebebi boyundaki (Fıtık, düzleşme, kireçlenme vb.) deformasyondur.

Omuzlardaki kollardaki ve parmaklardaki uyuşmalar da sizi panikletmeye yeter. 'Felçmi olacağım ne?' dersiniz. Ama boynunuza baktırmak ve tedavi ettirmek hiçmi hiçaklınıza gelmeyebilir. Bu arada boyun fıtığından felçolmak en son akla gelecek rahatsızlıktır. (Bkz. Boyun fıtığı)

Ellerde ve ayaklarda yaşanan karıncalanmalar yine aynı şekilde yorumlanabilir. Tabii bunlar artık bardağın taştığı hâllerdir. Sinirlere gerçekten ciddi ciddi baskılar yapılmaya başlanmış demektir. Bu sebeple kimilerinde kollarda incelme bile görülür. Çünkü omurilik kanalı daraldığında vücut bir şey yapamaz hâle gelir. Bacaklarda sertlik başlar. Kollarda güçsüzlük başlar.

Biz şu kadarını söyleyelim, siz gerisini düşünün. Vücudu yöneten beyin iyi beslenemezse vücudu ne kadar yönetebilir? İyi yönetilmeyen vücutta aksaklıklar meydana gelmez mi?

Öyle olunca, sindirim sistemi de karaciğer de safra kesesi de bağırsaklar da etkilenmez mi? Elbette etkilenir. Hatta bu etkileşim bir zaman sonra, boyun fıtığına arttırıcı faktör olarak yansır.

Nasıl teşhis edilir?

Hastanın şikâyeti bu konuda çok önemlidir. Doktor hastasına şikâyetleri dinleme esnasında doğrudan ve detaylı sorularla şikâyetini anlatmada yardımcı olmalıdır.

İki yönlü düz boyun filmi ile fıtığa ait düşleşme, eklem aralığında daralma, boynun açılanması, kireçlenme durumu ve derecesi rahatlıkla anlaşılabilir.

Bugün birçok merkezde MR ve tomografi ile boyun fıtığının ve kireçlenmelerinin değerlendirilmesi ileri tetkik metotlarıyla yapılıyor ancak iki yönlü düz boyun filmi çoğunlukla yeterli olur. Eğer yeterli olmuyorsa o zaman doktorun MR istemesi gerekir.

Akupunktur ile boyun kireçlenmesinin tedavisi?

Genellikle boyun fıtığı 40-50 yaşlarında, boyun kireçlenmesi de daha sonraki yaşlarda meydana gelmektedir. Ve yine genellikle her hastada hem fıtık hem kireçlenme hem de düzleşme birlikte görülür.

Geleneksel tıp otoriteleri 'Boyun fıtığı ve kireçlenmelerin ideal bir tedavisi yoktur.' diyerek ağrı kesiciler, antiromatizmal ilaçlar, kas gevşetici ve antidepresan ilaçlar, boyun korseleri, boyun egzersizleri tavsiye ederler ve ilerleyen vakalarda cerrahi müdahale yaparlar.

Oysa akupunktur ile boyun fıtığında ve boyun kireçlenmesinde mevcut tedavi yöntemlerinden en az üç-dört kat daha iyi neticeler elde edilmekte.

Örneğin, ameliyat önerilecek safhaya gelmiş birçok hastamız, akupunktur tedavisi ile ameliyat olmaya gerek kalmayacak şekilde iyileşmişlerdir.

Sağlıcakla;