VII.

Tarama Sözlüğü imgeyi şöyle verir: İmge < esk. T. im. Böylelikle imgenin hâlis Türkçe bir kelime olduğu, imgelemek`ten de imgeleme > imgelem isminin doğduğu ortadadır. İmge sözcüğü ise im-isim kökünden gelmektedir. Bir isim olarak im` için Tarama Sözlüğü:

İçdonu, don.

İşaret, nişan, parola

anlamlarını vermektedir. Böylelikle imge` ve imgelem` sözcükleri yerli duyarlılık ve dilimizin toprağından doğmuş oluyor. Çok zaman sanılanın aksine simge` imgeden gelmiş bir yeni sözcüktür. Türkçede, sim` diye bir isim bulunmamaktadır. Sembolden simgeye geçiş image`dan geçildiği sanılan imge`den daha sonradır. Son 40 yıla bir göz atacak olursak bir kök ve zemine sahip bulunmayan simge`nin imge`nin başına sembolizmin s`si getirilerek edebiyat dünyamızın bilinçaltında kelimenin tam anlamıyla pragmatik bir neologism` olayı cereyan etmektedir diyebiliriz.

Psikoloji alanında şu şekilde bir tanım yerleşiktir: Göz önünde bulunmayan bir kimse veya nesnenin zihinde tasavvuru sinirlerin merkezcil bir uyarımı olmaksızın zihinde kendiliğinde canlanan duyumsal şekil, imgenin bir psikolog gözünde durumu. Bunun yanına simgeciliğin bir anlaşılışını koymaktan çekinmeyelim: İnsan aklının simgelerden başka bir şey bilmediğini ileri süren bir doktrin, imge arasındaki bağdaşmazlık dahası çatışmayı düşünmeyi sağlayacak karşılaştırmalar bulunuyor (Wellek & Warren, 1983):

'Özel sembolizm' ve geleneğe bağlı sembolizm`i bir yana bırakırsak geriye herkesin anladığı tabiî sembolizm (natural symbolism) diyebileceğimiz bir sembolizm kalır ki onun da kendine mahsus güçlükleri vardır. Frost`un en güzel şiirlerinden bazılarında kullanıdığı tabiî sembollerin neye karşılık olarak kullanıldığını kolayca anlayamıyoruz. Bunlar arasında The Road Not Taken`, Walls`, The Mountain` gibi şiirleri var. Stopping by the Woods` şiirindeki, miles to go before I sleep (uyumadan gidilecek millerce yol) herhalde bir yolcunun durumunu anlatıyor, fakat sembolik anlamda uyku`, ölüm` manasına gelmektedir. Woods are lovely, dark and deep ormanlar güzel, karanlık ve derin) gibi üçövme sıfatı taşıyan bir mısrayı promises to keep (tutulacak sözler) gibi ahlâkî ve sosyal bakımdan frenleyici bir mana veren sözlerle birlikte düşünürsek, şiirde ısrarla belirtilmemiş olmasına rağmen, artık sorumluluk taşıyan bir insan olmaktan çıkmak gibi bir manâ ile karşılaşırız. Frost`u çok okumuş bir kimse herhalde şiirlerinde onun ne demek istediğini anlamakta güçlük çekmeyecektir. Frost, kısmen kullandığı tabiî semboller yoluyla epeyce okuyucusu olan bir şairdir. Bu sembollerin imkânlarını kavrayan bazı okuyucular onlara ve onlarla beraber kullanılan başka sembollere fazla bağlanarak, onun çok değişik manalarda kullandığı kelimelere, şiirin özellikle modern şiirin anlatım özelliklerine ters düşen katı ve sabit manalar verirler.'

Çekinmeden, imgeyi şairin ruh dünyasının bir anda, kendini vermesi diye görebiliriz. Bu noktada birkaçşiir akımının teorik temellerini hazırlamış olan Ezra Pound`un: 'imgeyi bir şeyin resmine benzeyen bir suret olarak değil, fakat kısa bir zaman süresi içinde bir düşünce ve duygu karışımı meydana getiren ve aslında ayrı olan fikirleri birleştiren' tarifinin tam yeridir. Kuşkusuz imge simgeden daha ileri bir şiir durumudur. Benim tasarımıma göre sembol imgeyi yüzyıllarca içkin olmuş, önce sembolizm akımı doğmuş, daha sonra bir anlamda sembolizme bir tepki psikolojisi ile İngiliz- Amerikan gençkuşağından bazı şairler XX. yüzyılın başında 'İmagist Poetry' duyarlılığında bir araya gelmişlerdir.

T.S. Eliot imgecilik ile serbest şiir arasında doğal bir geçişlilik bulmaktadır. T.S. Eliot 1953 yılında verdiği bir konferansta 'Amerikan Edebiyatı ve Amerikan Dili' hakkında yaptığı bir konuşmada demiştir: 'Point de repé re genellikle çok kullanılarak, Londra`da 1910`larda imgeciler` diye anılan şairler grubunda modern şiirin başlangıçnoktası kabul edilmişti.'

XX. yüzyıl boyunca imge sürekli tartışıldı. Bu tartışmanın iki boyutundan söz edilebilir. İlki Pound`un kurucusu olduğu imgeci akımın felsefi arkaplanındaki anlaşmazlıklar. Şiir kalitesi bakımından şairler arasındaki görüş ve tutum farkları. Nitekim Ezra Pound, akıma bir anlamda damgasını vurmaya çalışan Amy Lowell`i kabul edemediği için akımı bırakmıştır. İmagism yerine Amygisim` demeye başlamıştır.

Bu gelişmelerin haberleri Türk şiirine geçde olsa yansımıştır. 1960`lardan başlayarak 2000`li yıllara kadarTürk şiirinde bu akım etrafında köklü kuramsal bilgi oluşmadığı için birçok aşırılıklar görülmektedir. Bazı şairler, bu gidişi şiirimizin doğal bir şekilde kendini yenilemesi bağlamında tehlikeli bulurlar. Örneğin Sezai KarakoçEdebiyat Yazıları I (1982) kitabında 'imajlama, şiirin mantığı haline gelirse, o şiir derinliğini yitirir ve gelecek zaman insanlarına çoğu kez artık bir şey söylemez olur...(Şairin) Şiiri için imaj ve her türlü edebi sanat gereklidir. Ama şiir bunlara kurban edilmemelidir.' diyerek imgeci şiir gayretlerinin gözden geçirilmesi gereğine dikkatlerimizi çekmektedir: 'Şiir, görüntü gösterilerinin bir unsuru yapılmamalı.'

Türk şiirinde olsun. Batı şiirlerinde olsun şair imgecilik gütmeden, imge latant halde hep vardı. Bu anlamda imge her zaman modern şiirin doğal ve önemli öğesidir. İmagist Manifesto`yu hazırlayan F.S. Flint`in imagisme` yazısıyla Ezra Pound`un 'Kaçınılması Gereken BirkaçŞey' yazısındaki nitelikler günümüzde poetik önemini yitirmiş değildir. Dahası T.S. Eliot`ın Nesnel Karşılık kuramında savunduöu şeyler imgecilige çok yakındır, o, imgenin şairde doğal ve verinde zuhurunu gözler.

Haftaya dördüncü bölüm...