Enerji, tüm dünyada olduğu gibi, günümüzde, ülkemizin de en başta gelen sorunları arasındadır. Artan nüfus ve teknolojik yeniliklere bağlı olarak gelişen endüstrisinin enerji gereksinimini yerli kaynaklarıyla karşılayamayan ülkemiz, bu haliyle dışa bağımlı, arz güvenliğini sağlamak için enerji ithal eden, bundan ötürü ekonomik yükü her geçen gün artan bir ülke konumundadır. Dışa bağımlılığın ekonomik yükünün azaltılması için yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının yaygılaştırılması kaçınılmaz bir gerekliliktir.

  Bunun için tüm dünyada olduğu gibi, ülkemiz de yerinde bir tercihle, yeni ve yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiş, araştırılmasının, üretiminin ve kullanımının yaygınlaştırılmasını sorunun çözümüne katkı sağlayacak seçenek olarak benimsemiştir. Aynı zamanda bu tercih, yenilenebilir enerji kaynaklarından birisi olan jeotermal enerjiyi, düzenli, kaliteli ve güvenli enerji arzında alternatif bir kaynak olarak daha önemli bir hale getirmiştir.

Jeotermal yeraltı sıvı-gazları volkanik faaliyetler, yer kabuğunun hareketleri, magma tabakasının etkileri gibi durumlar sonucunda çeşitli boşluklarda sıkışmış, belli bir ölçüde kimyasal içeren enerji depolarıdır. Coğrafya bilgisi biraz orta halli olanlar hatırlar: Yeraltındaki kaynar suların bir ürünü olan 'gayzer'ler de büyük ölçüde aynı durumlardan ötürü oluşmaktadır.

Jeotermal enerji kaynağını yeraltında bulunan ve yüksek sıcaklığa sahip buhar, gaz, su gibi unsurlardan almaktadır. Burada bulunan ısı enerjisi basit mühendislik/termodinamik prensiplerinden yararlanılarak elektrik enerjisine çevrilir veya düşük ısılarda ise diğer kullanımlara hazır hale gelir.

Jeotermal enerjinin tarihteki ilk kullanımlarının yaklaşık 2000 yıl öncesine dayandığı bilinmektedir. Dünyanın pek çok bölgesinde kaplıca banyo, ısınma, çamaşır yıkama gibi pratik hedeflere yönelik kullanıldığı tespit edilmiştir. Modern kullanım alanları ise kaplıcalar, konutların ısıtılması ve en önemlisi yüksek sıcaklığa sahip jeotermal kaynaklardan elektrik üretilmesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

  Bugün,1000`in üzerindeki sıcak su kaynağının varlığı Türkiye nin önemli bir jeotermal enerji potansiyeline sahip olduğunu göstermektedir.

Dünya genelinde bugün kurulu jeotermal kapasitesi 13.2 GW`dır.  2015 yılında 2014`e oranla % 4 büyüme gösteren sektöre 132 MW`lık yeni yatırım yapıldığı görülmektedir. 2015`deki yeni yatırımların yarısının 10 yeni santral inşaası ile Türkiye`den geldiği gözlenmektedir. Kurulu kapasite açısından ilk beşte yer alan ülkeler ise Amerika (3,6 GW), Filipinler (1,9 GW), Endonezya (1,4 GW), Meksika (1,1 GW) ve Yeni Zelanda (1.0 GW) olarak sıralanmaktadır. Son yatırımlarla 2015 sonunda toplam 24 ülkenin jeotermal enerjiden elektrik üretiminde yararlandığı gözlenmektedir.

Ü lkelere göre değişik sınıflandırmalar olmasına rağmen jeotermal enerji, sıcaklık içeriğine göre kabaca üçgruba ayrılır:

1- Düşük Sıcaklıklı Sahalar (20-70 ° C sıcaklık),

2- Orta ' ' (70-150 ° C ' ),

3- Yüksek ' ' (150 ° C`den yüksek)

Düşük ve orta sıcaklıklı sahalar bugünkü teknolojik ve ekonomik koşullar altında, başta ısıtmacılık olmak üzere (sera, bina, zirai kullanımlar), endüstriden (yiyecek kurutulması, kerestecilik, kağıt ve dokuma sanayiinde, dericilikte, soğutma tesislerinde), kimyasal madde üretiminde (borik asit, amonyum bikarbonat, ağır su, akışkandaki CO2` den kuru buz eldesinde) kullanılmaktadır. Ancak orta sıcaklıklı sahalardaki akışkanlardan da elektrik üretimi için teknolojiler geliştirilmiş ve kullanıma sunulmuştur. Yüksek sıcaklıklı sahalardan elde edilen akışkan ise elektrik üretiminin yanı sıra sıralı kullanımla  entegre şekliyle diğer alanlarda da kullanılabilmektedir.

Ü lkemiz için Türkiye jeolojisinin sunduğu bir cömertlik olarak tüm bölgelerimize yaklaşık eşit olarak dağılmış jeotermal kaynakların  bugün öne çıktığı  bir gerçek.

Rezerv olarak  ülkemizde bulunan toplam konutların 1/10`u nu ısıtabilme potansiyeline sahiptir. Bugün sektörel kullanımlar  toplamı yönüyle ülke  potansiyelinin  %15 aşamadığımız düşünüldüğünde 31500 MWt gücü ile küreselleşmeye inat yenilenebilirliği  artırılarak sürdürülebilirse alternatif çok önemli bir kaynak olarak:

Balneoterapik yani kaplıca yönüyle  insan sağlığını,

En soğuk koşullarda bile yüzme olanakları ile spor sağlığını,

Balık vb üretimlerde kullanılabilen su ürünleri çeşitliliğini,

İklimlendirme olanakları ile tarım seracılık gıda sektöründe ekonomikliği,

Enerji üretimi esnasında çevre dostluğu,

Planlı kullanıldığında ısınmada ucuzluğu,

Taşınması ve/veya nakliyesi yönüyle    yerli oluşu,

Bulunduğu yerde kullanılabilmesi ve değerlendirilebilmesi özelliğiyle yerelliği  farklı yönleriyle geniş kullanım yelpazesi sunan  özellikli  bir enerji kaynağıdır.

Ü lkemiz elektrik üretiminde yakaladığımız başarı gibi bugün diğer alanlarda da entegre kullanılabildiği ölçüde bulunduğu yöreden başlayarak sahalar  hızlıca geliştirilebilir kullanıma alınabilirse  ekonomik canlanmayı ve tarımın, turizmin  geliştirilmesi yönüyle üretime ,istihdam  artışına önemli  katkı verebilecek potansiyele sahip görünmektedir.