Bir insanın, kendisi gibi insan olanların, birikmiş günahlarını affetme iddiası, insanlık tarihinin ve insanlık medeniyetinin gelişim çizgisi ile bir tezad teşkil eder. Hangi insan, başka insanların Allah katındaki olumsuz fiillerinin aklanmasına cür`et edebilir ki?

Papaların deruhte etmekte oldukları bir hıristiyanın günahlarını af kudretinin kendilerinde bulunduğu iddiası, o din mensuplarının birey özgürlük ve bağımsızlığı adına irdelemeleri gereken hususların başında geliyor. Neden? İnsan, özgür bir varlıktır.Tanrı`ya doğrudan yönelebilir.Bu onun temel bir hakkıdır. Araya, din atmosferinde başka birinin girmesi, yaradılıştan bulunan özü bozmaya yönelik bir tasarruf olur. Rahiplik, tarih boyunca insanoğlunu yanıltıcı olmuştur.

Başka insanların yaradılışına uymayan sıradışı ve tabiatüstü bir özellik taşıyan İsa peygamber, kimsenin günahlarını silme ve o insanı bağışlama gibi bir tutum içine girmemiştir. O yarı-aydınlık tarih bunu kaydetmiyor. Hazreti Yahya ve İsa tövbeye çağırmışlardır.

Sonra, neden bir peygamber insanoğlunun tövbe hakkını elinden alsındı?Bu hakkı insana tanıyan onu yaratan Allah değil midir?Hiçbir peygamber nebî olsun resû l olsun böyle bir yetki ile yetkilendirilmemiştir.Allah`ın vermediği yetkiyi olsa olsa sahih olmayan bir davranış kendinde görebilir!İsa-sonrası bu özel yetki taşıma iddiası, İsa`yı referans göstermiş, İsa adına İsa`ya karşı çıkmadan başka bir açıklaması olmayan, tamamen dünyevî bir organizasyon, irdelemesizlik yüzünden çıkmış ve öylece kalmış bir heretik durumdur. İsevî lik değil, fakat Hıristiyanlık kesin bir heretizmdir.

Bu sapışın eski Bâbil tapıları ile de birebir bağı vardır. Çağdaş ama bütün çağdaşlık imkân ve iddiasına rağmen asıl donanımdan yoksun (yoksun bırakılmış) insan, çağdaşlığın önündeki en büyük engel olan dogmatizmi yeni bir gözle görmeye başlama çığrına girmediği sürece antik putatapıcılık kendisini insanlığa dayatma cür`etinde bulunmaya devam etmek isteyecektir.

Çağın temel düşünürleri arasında Doğu ve Batı değerlerini üstün bir kritik etme gücüyle yerli yerine oturtan değerlendirmeleriyle, çağı sarmış bulunan 'şüphe'nin dayandığı üreme zeminlerini giderici teşhisleri getiren bir Sezai Karakoç, İslâm başlığı altında kitaplaşan bir seri yazısının ilkinde ('Din') 'Allah indinde din İslâm`dır mutlak ölçüsü açısından' diye başlayarak dinleri incelerken bir esası tesbit ve teklif etmektedir. Ve devam eder: 'Tarihçilerin ve sosyologların tesbit ettiği dinlerin, biri (yâni İslâm) müstesna din olmadıkları, olamadıkları, ya da din olmaktan çıktıkları fark edilir' girişini yaptıktan sonra Hıristiyanlığa bakışı şöyledir: 'Hıristiyanlık da, başlangıçtaki gerçek dinin günah` duygusundan kurtulamıyan insanlara ruhî rahatsızlıklarını giderici bir ahlâk ve psikolojik tatmin mekanizmasıdır. Din, onlara göre, insanı mahkû m eder, zincirle bağlar insanı âdeta. Hıristiyanlık, insanı din şartlarıyla şartlamaz, dinin bağından çözer, dinden kurtarır âdeta. Hıristiyanlıkta hep altyapıda şu mekanizma tekrar eder durur âdeta: Görünmeyen din` mahkû m eder, Hıristiyanlık kurtarır. Baba mahkû m eder, oğul kurtarır. Kutsal kitap mahkû m eder, papaz kurtarır, affeder. Görünmeyen plân insanı suçlu yapar, görünür plân tekrar suçsuzlaştırır. Yâni, din, bir parçası, insanı mutlak mahrum edici, öbür parçası, diğerinin üzerinde gidip gelerek tashih edici, hiçe ircâ edici, iki parçalı psikolojik bir med ve cezir hâdisesinden ibarettir. Hıristiyanlığın böylece, farkında olmadan Tanrı hakkındaki fikri olumsuzdur. Onun gerçek bir yaratıcıda bulunması gereken ilk özellik, eserine koyduğu iyiliğin kötülüğe baskın ve başat olması özelliği yoktur, Hıristiyanlığın Tanrısı`nda. O insanı doğuştan suçlu yaratmıştır. Kötülük baskın ve başattır. Bir insan olan oğul olmasaydı, insanın hâli berbattı! Görülüyor ki, Hıristiyanlık, eski Yunan Tiyatrosu`nun yaptığını yapmaktadır insanda bir nevî bir katarsis sistemidir. Dinin esası olan İlahî menşe`e dayanacağına o İlahî menşe` hakkındaki peşin ve olumsuz korkusuyla, İnsanî menşe`e sığınmıştır. O İnsanî menşe`in İlahî menşe` ile başa çıkabilmesi için, ona da ek olarak bir tanrılık tanınmıştır. Bugünkü Hıristiyanlığın içoluş mantığı budur. O, dinden kaçan, dini, yakalayan bir ağ gibi düşünen ve ağdan kurtulmaya çalışan bir balık gibi bir hülyaya sığınan bir avuntu sistemidir. Bir avunuş sistemine, mutlak gerçekler sistemi` olan Dinin adını vermek nasıl uygun düşebilir?'

Türkiye`deki bu analizden Batı olsun Doğu olsun, Hıristiyanların haberi var mı? Uzun alıntıladık. Evrensel önemdedir. Dar alanda hırçınlık göstererek ekranların işine yarayan ilahiyatçılarımız ne buyururlar acaba?!

Bir açıdan daha bakmamız gerekiyor. Ü niversitelerimiz, acaba bu toplumdan yeryüzü ölçeğinde büyük çap sahibi derin görüş, İslâmı anlatabilecek karşılaştırmalı tefekkür çıkamaz psiko-sosyaline mi duçar olmuş durumda mıdırlar? Neden, farkında olmadan bu topluma çaresiziz duygusunu yaşatırlar? Bu noktada tv kanallarının da vebali söz konusudur. Neden diyeceksiniz. Alanlarında tam yetişmişlik, yetkinlik taşıdığına ekran karşısındaki bizlerin kanaat getiremediğimiz, ve her nedense hep aynı kimseler çıkarılır. Konusunda otorite şahsiyetlerin hatırlanmaması bir tesadüf olmasa gerektir. Öyle değil mi? Tesadüf bir kereye mahsustur. Ondan sonra gelsin reklamlar.