Eugenio Montale

(Nobel ödüllü İtalyan şairi Eugenio Montale`nin kendine sorduğu sorular tarzında şiir üzerine düşünceleri) [2004`te çevirmiştik]

- Azizim Marforio bunlar iri sözler. Şimdi ben, bazı varoluşçu metinler bilirim, ama ben yıllar öncesi Shestov gibi yazarları okumuşumdur, (varoluşçu) felsefeye çok yakın, bir Kierkegaard`çı, o felsefeye durumu çok uyar. İlk savaştan sonra, 1919`da Gentile`in mutlak immanentizm oldukça doyurucu idi benim için hernekadar katışıksız eylemin, karmaşık kuramını kötüce çözümlemeye kalkışmışsam da. Sonradan, Croce`nin büyük ülkücü pozivitizmini yeğledim ama herhalde Mürekkepbalığı Kemikleri`ni yazdığım (1920 ila 1925 arası) yıllarda, olasılık (contigency) felsefesinin Fransız düşünürleri bilhassa Boutroux, onu Bergson`dan edna bilirim, üzerimde etkili oldular. Benim için, mucize gereklilik denli aşikâr, apaçık, gün gibi ortadaydı. İmmanence (içkin) ve transcendence (aşkın) birbirinden ayrılmaz, bu iki terim üstüne sürekli olarak derin derin düşünme olmadan bir ruh hali oluşturmak, modern tarihsicilik ele alışının önerdiği üzere, sorunu çözmeyek, ya da onu çözerken aşırı iyimser olacaktır. Kaçamak yapmadan tersini söylemek ihtiyacı içindeyiz, aynı zamanda da bundan o kadar da hoşlanmadılar, onu dilimize pelesenk etmeden.

-;

- Hayır, ilk kitabımı yazarken (kendini yazmış bir kitap) idea`lara kendini böyle vermiyordum. Bugün özetlediğim dikkatlerin hepsi a posteriori dir, Müzikal bildirmlere. Müzikal bildirimlere uymaktaydım ben. Kelimelerinin şairlerinkilerden daha yakın olmasını istiyordum Neye daha yakın? Bana öyle geliyordu ki, bir fanusun içinde yaşıyordum, ve işte esas, asla öz olan bir şeyi içinde duyuyordum. İnce bir perde anlaşılması, tanımlanması ya da anlatılması zor, beni kesin gud`ten ayıran çok ince bir aralık. Mutlak anlatım bu perdeyi aşmayı imliyor olmalıydı bir patlama, dünyanın aldatıcı görünümünn betimlenme olarak sonu. Fakat bu ulaşılamaz bir amaçtı diyebilirim. Ve benim tutukum içerdenlikle kapalı durmak, içgüdüsel, kendimi programlamamak, içahenkti. Hantal saray İtalyanca`mızın ihtişamlı zerafetinin boynunu burmak istiyordum, belâgat cephe almış olma riski taşısa da.

-;

- Bir ara sahnenin değişmesi ve işgale uğramamızla, birkaçkez dışarıya gittim, asla kendimi yeniden ciddî bir şekilde okumaya kalkışmadım, ve ben derinleşme gereğini içimde duyuyordum. Otuzumdan önce hemen hemen kimseyi tanımazdım. Şimdi ise birçok insanla karşılaşıyordum, ama Mürekkepbalığı Kemikleri günlerinden daha az yalnız sayılmazdım. Bir yabancının, İngiliz şair Browing`in ayrı durması örneği, Floransa`da yaşamayı denedim, ne var ki bağlısı olduğum feodal otoritenin sadık uşaklarını çıkarcı parti yandaşlarını hesaba katmamıştım. Ü stelik fanus devam ediyor, ve hiçbir zaman parçalanmayacağını da biliyordum kaldı ki lirik olan ile yoruma çeken arasındaki o, ikilik (dualism)den, şiir ile şiire hazırlanma arası yaşadığım ferilimden eni konu korkuyordum. Şiire kışkırtan, mahmuzla yan şeyden de diyebilirdim buna. Eski deneylerimde (bir tezad yaşamıştım bir ara, gençliğin verdiği atılganlıkla baktım Leopardi`de de öyle) ciddiyet ve sebat etme vardı benim içimde. Duyguda saf lirik olmayı hiçdüşünmedim aramızda sonradan göründü o, bir de ses esinleri oyunu diyebileceğim şey daha ziyade motiflerini ilham olmadan da içermenin bir sonucu ortaya çıkmış, iyisi onları yayınlamamaktı. İtiraf etmeliydim ki sanatta Dış ile içarasında, sebep ile malzeme arasında bir denge bulunmuyor, nesneyi bildirmek ve her durumda yazmaya atılmayı bırakmak gerekiyordu. Yeni bir anlamda Parnasçı değil şiire daldırmak insanın muradını nesnel (objektive) sonuçlarda bir küll olarak almak. Hatta bunda ben içten doğal eğilimle insiyaki olarak sevk ediliyordum âdeta, bir kurumsal olarak değil (Benim 'Arsenio' şiirim (Eliot`un) The Criterion adlı dergisinde yayınlandığı zaman, sanırım 1928`de, T. S. Eliot`un 'objective correlative' kuramı henüz ortaya çıkmış değildi.) Özde ikinci kitabımı (Fırsatlar) ilk kitabımın başarısına ters düştüğünü düşünmem: o, ilk kitabı 'kirlerinden' arındırır.

Çağdaş insan için herşey içsel ve dışsaldır Alışılagelmiş dünya bizim tanımlamamızda vazgeçilmez değildir. Değişken bir zaman ve mekân algısı, duyarlığı içinde yaşıyoruz. Mürekkepbalığı Kemikleri nde herşey 'kaynaşma ve galeyan halinde bulundu deniz tarafından çekilmiş ve içine alınmıştır daha sonra görecektim ki deniz benim için her yerdir, Toscana tepelerinde görülen Klâsik mimariye ait yapılar dahi onda yani denizde deviniyor ve ordan oraya gidip geliyor. Sonra yeni kitapta, bir de ağıraksak çok heceli lisanımızda var olduğunu bildiğim öteki boyutu toprağı kazıp çıkarmak uğrunda mücadelemi sürdürüyordum bu uğraşı benden doğanbir arayış ve tecrübeyi geri itme gibi geliyordu. Tekrar ediyorum, uğraşışım programlanmış değildi. Belki istenmeyen bir alana geçmeye zorlanmam işime yarıyordu. Dilimizi nerdeyse lanetlediğim olmuştur, ama onun içinde ve ondan geçerek iflah olmaz İtalyanlığımı bulmaya eriştim, bu süreçten pişman olmadım.