MUHAMMED FATİH DUR

Nazif Tunç ile olan röportajımızın ikinci kısmında Türk Film Festivallerini ele aldık. Festivaller eliyle Türk Sinemasının amentüsünü kaybettiğini belirten Tunç, Türk Sineması izleyicisinden koparıldığını söyledi.

Film festivallerinin ideolojik saikler ile düzenlendiğini hatırlatarak, film festivalleri hakkında görüşlerini sordum. Film festivallerinin elitist ve halktan uzak sinema tarikatları tarafından tahakküm altına alındığını belirten Tunç şunları belirtti:

Film festivalleri aslında sinema sanatının özgün ve özgür olarak yükselme yerleridir. Biz biliyoruz ki başından beri film festivallerin yeni yönetmenlerin, senaristlerin, oyuncuların yeteneklerini sergiledikleri ve ödüller aldıkları, sinema yolculuklarında alkışla ödülle azıklandırıldıkları bir yerdir. O yüzden Anadolu’da Adana Film Festivali, Antalya Film Festivali, Malatya Film Festivali, Ankara Film festivali ta başından bu yana ulusal sinemanın yüceldiği ve iyi yönetmenlerin çıkarıldığı festivaller olmuştur. Ta ki Doksanlı yıllara kadar. Doksanlı yıllardan sonra ne yazık ki bir takım elitistler, 'sinema tarikatları' tarafından trollendiler. Antalya’daysa Antalya, Adana’daysa Adana Halkıyla hiç alakası olmayan bir takım filmleri, konuların ve karakterlerin var edildiği yerler oldular. Gerçek sanatın yerine bunların öne çıkarılması imitasyondur, sahteciliktir. Bu durum Türk sinemasına zarar veriyor. Bence Film Festivalleri sinemaya yön verdiğini zanneden kişilerin zorbalık ve tahakküm alanına dönüştürülmüştür. Bugün halkın asıl sorunları ile, milletin gerçekleri ilgili filmler festivallerin yarışma bölümüne sokulmuyor, buralarda gösterilmiyor.

Yani siz film festivallerinin yönetmenlere ödül alabilmek için belirli prototipler dayattığını mı söylüyorsunuz?

Ödül verilebilmek için ayrıksı, marjinal klasik sinemanın dışında bir film dilinin tahakkümle genç yönetmenlere dayatıldığını düşünüyorum. Festivallerin 'aslına dönüyoruz, Ulusala dönüyoruz' diye ifade edilen bir sürü yerde ulusal kelimesinin barındırdığı anlamla alakası olmayan, tamamen kişiselleşmiş konuların post modern diye icat edilmiş dille yapılmış filmlerin gösterilmeye çalışıldığını ve öne çıkarıldığını görüyoruz. Bu bir aldatmacadır. Bu bugün var yarın yok bir yutturmacadır. O yüzden Sinemanın insan gerçeğini anlatmaya, insan hikayelerine tekrar döneceğini, dönmesi gerektiğini düşünüyorum. Festivallerimizin, Cannes, Venedik, Berlin gibi veyahut başka yerlerde yapılan bağımsız arthouse festivallere öykünmenin yanlış olduğunu düşünüyorum. Bununla seyircini kaybediyorsun, sinemanın amentüsü sayılabilecek ilkelerini, kurallarını kaybediyorsun.
Özgün ve özgür diye ifade ettiğim ve taze solukların geldiği ulusal dilde seyircisiyle, hikayesiyle ve karakterleriyle barışık festivallerle ancak ve ancak yönetmenlerin iyi filmler çıkarabileceğini düşünüyorum.

Malatya Film Festivalinde ön jüri değerlendirmesini geçmesine rağmen 'Karınca' festivale alınmadı. Tam olarak ne oldu? Ne düşünüyorsunuz?

Biz de ne olduğunu çözmeye çalışıyoruz. Malatya’da yarışan filmler açıklandıktan sonra ön jürideki İhsan Kabil’in sonuçlara itiraz etmesiyle haberimiz oldu. İhsan Kabil diyor ki 'Bizim seçtiğimiz filmlerin arasında karınca da vardı. Burada neden yok?'. Kendi kararları dışında festival yönetimi tarafından bir açıklama yapıldığını söyleyerek ön jüriden istifa edeceğini açıklıyor. Biz de böylece karıncanın finalist filmler arasında olduğunu ne hikmetse sonradan festival yöneticileri tarafından keyfi bir nedenle çıkarıldığını öğrendik. Durumun ne olduğunu biz de merak ediyoruz. Ön jürinin seçip de finalist olarak ayırdığı filmlerden keyfi bir şekilde eksiltilmesi tam bir skandal ve çeşitli şaibelerin konuşulmasına sebep oluyor. Başka türlü zorbalıkların, baskıların olabileceğinin düşündürtüyor. İnşallah, Malatya gibi irfan ocağı ve Anadolu sinemasının gerçekten bütün bu etkilerden, baskılardan özgür biçimde tüteceği bir yerde böyle şaibelere yer olmaz, karıncayı yarışmalara alırlar diye düşünüyorum.

Çoğu yönetmenimizin ortak derdidir: Dağıtım ve gösterim. Siz de bu sıkıntıları yaşayacağınızı düşünüyor musunuz?

Dağıtım ve gösterim sıkıntısı yaşayacağız gibi duruyor. Kültür Bakanlığı 'salon desteği' diye bir sinema desteği çıkardı. Bundan, bağımsız film yapımcılarının filmlerin göstermeleri içinde bir takım destekler verecekler. Büyük PR imkanlarına sahip olmayan, bütçeleri olmayan yapımlar ümit ederiz ki dağıtım sorununun aşarlar. Ama dağıtım sorununu aşmanın bir yolu var. Seyircinin kendisine ait hikayelerin, kahramanların ve karakterlerin olduğu filmlere tekrar ısındırılması lazım. Siz hem seyirciyi yok sayacaksınız hem de film yaparken yok saydığınız seyircinin bilet alıp filminizi seyretmesini istiyorsunuz. Bu iki yüzlükten sinemacılarımız vazgeçmek zorunda.