Dünyanın en güzel camilerinden birine yolculuk yapacağız bu yazımda. İstanbul kartpostallarında mutlaka görmüşsünüzdür. Caminin birer şerefeli yivli, ince iki minaresi vardır. Çok narin ve zarif görünümlü, sülün gibi, sahilden semaya ser çeken bu minarelerin şerefelerinin altında iri kabartma akont yaprakları İstanbul`da tek örnek olarak altın yaldızlarla boyanmıştır. Zaman içinde özgün parçaları büyük ölçüde değişmiş olsa da Ortaköy Camii, İstanbul Boğazı`nın önemli ve değerli mimari eserlerinden biridir. Ortaköy Camii, 19. yüzyıldan kalma bir Osmanlı dönemi camisidir. Asıl adı Büyük Mecidiye Camii olan yapı 1854 yılında tamamlanmıştır. Ortaköy Camii`nin bulunduğu yere ilk yapının Mahmud Ağa tarafından yaptırıldığı fakat bu yapının Patrona Halil İsyanı sırasında yıkıldığı bilinmektedir. Günümüzde gördüğümüz yapı, Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilmiştir.

Caminin en ilgi çekici kısımları arasında Abdülmecid`in kubbeye hat sanatıyla yazdığı Allah, Muhammed ve halifelerin isimleridir. Barok mimari tarzı ile yapılan Büyük Mecidiye Camii, dört bir yanından güneş alacak şekilde tasarlanmıştır ve bu yönüyle bir mimari harika olarak değerlendirilmektedir.

İstanbul Boğaz kıyısındaki yapının iki tane minaresi bulunmaktadır. Cami, padişah ve ailesine ait olan Hünkar ve kamuya açık olan Harim kısımlarından oluşmaktadır.
Yapı, temelinin denize doğru ilerlemesi gibi bir tehlike geçirmiştir. Sonrasında yapılan temel sağlamlaştırma çalışmaları ile günümüzde hala ayaktadır ve aktif olarak kullanılmaktadır.
Daha önce caminin bulunduğu yerde 1721`de Vezir İbrâhim Paşa`nın damadı Mahmud Ağa`nın yaptırdığı bir mescit vardı. Bu yapı, 1740`larda Mahmud Ağa`nın damadı Kethüdâ Devâtdâr Mehmed Ağa tarafından yenilenmiştir. Hadî katü`l-cevâmide, Kethüdâ`nın yaptırdığı binanın 'bir şerefeli minare ve mahfel-i hümâyun ve bütün levâzımatıyla sâhil-i deryâda inşa edildiği' belirtilmektedir. Bugünkü yapı, giriş kapısı üzerinde yer alan Zî ver Paşa`nın yazdığı kitâbeye göre 1854`de Sultan Abdülmecid tarafından inşa ettirilmiştir.

Mimarı Nikogos Balyan olan cami, XIX. yüzyıl selâtin camilerinde olduğu gibi harim bölümü ve girişin önünde yer alan hünkâr kasrından oluşmaktadır. Batıdaki hünkâr girişi dışında her iki bölümün meydana getirdiği kompozisyon kuzey-güney aksına göre simetriktir. İki ayrı bölümün birlikte yer aldığı doğu ve batı cephelerinde harim ve hünkâr bölümleri ölçü olarak birbirine eşittir.

İnce gövdeli minarelerin kaideleri merdivenli sahanlığın iki yanında olup kasrı oluşturan kütlelerin içindedir. Statik açıdan oldukça narin olan yapı 1862`de ve 1866`da onarılmış, 1894 depreminde büyük zarar görünce 1909`da Evkaf Nezâreti`nce yeniden tamir edilmiştir. Bu tamirde yıkılan eski yivli minareler yivsiz olarak yapılmış, minarelerin petek ve külâh kısımlarıyla yapının çeşitli bölümleri yenilenmiştir. 1960`larda binada yeniden çatlamaların oluşması sebebiyle zemin takviye edilmiş, kubbe yenilenmiştir. Bu onarımda ibadete kapatılan cami 1969`da yeniden açılmıştır. 1984`te büyük bir yangın sonucu kısmen harap olan bina tekrar restore edilmiştir.
Bu cami, Osmanlı Cami Mimarisi dışında Barok Ü slubu`nda yapılmıştır. Caminin demir parmaklıklı küçük bir avlusu, iki tarafını saran geniş bir rıhtımı ve doğusunda bir bahçesi vardır. On bir basamaklı çift taraflı mermer merdivenlerle son cemaat yerinin önündeki cümle kapısının önüne çıkılır. Kapı üstündeki kitabede Ali Haydar`ın talik ile yazdığı Şair Ziver`in camiye tarih düştüğü şu şiiri vardır. Cami mimari plan olarak kare bir mekandır. Merkezi kubbesi harimin üstünü örter. Kubbe, askılarla dört duvar üzerine oturtulmuştur. Dış taraftan üçcephesi yığma sütunla süslenmiştir ki bu sütunlar aynı zamanda kubbeye payandalık ederler.

Osmanlı Cami Mimarisi`nde geleneksel olarak son cemaat yeri camiye girişten önce, cami dışındadır. Son cemaat yeri, Hünkar Mahfiline geçişi sağlayan bir ara mekân konumundadır. Bu camideki son cemaat yeri, Osmanlı Cami Mimari geleneğindekilere benzememektedir. Burada son cemaat yeri harim bölümüne kaydırılmış olup harim bölümünün kuzeyinde hünkâr mahfilinin altında gerçekten bir hazırlık mekânı olarak görülmektedir. Son cemaat yeri olarak bulunması gereken mekân, burada giriş holü işlevini yüklenmiş görünmektedir. Burada cümle kapısının sağında ve solunda bulunan birer tane dikdörtgen şeklinde ve ahşap doğramalı iki pencere vardır.

Son cemaat yeri diyebileceğimiz buradan harim kapısına vardığımızda, çift kanatlı geniş bir kapı görürüz. Harim kapısının da sağ ve solunda aynı şekilde dikdörtgen, ahşap doğramalı birer pencere bulunmaktadır. Harim bölümü, yüksek beden duvarları üzerine kubbeyle örtülüdür. Gayet ince ve oya gibi işlemelerle ve oymalarla süslenen bu caminin kubbesi üzerleri kemerli dört büyük ve kalın duvarlarla, bunların dört köşesinde birer ağırlık kulesi yapılarak üzerlerine oturtulmuştur. Biçim ve statik işlev olarak gerçek bir ağırlık kulesi olmayan bu elemanların üstünde içi boş dekoratif figürler vardır. Kubbenin hemen altında ve bu kemerli duvarların üzerinde kubbeyi çepeçevre kuşatan dar bir kasnak vardır.

Caminin içduvarları, kırmızı ve beyaz hareli pembe mozaikle kaplanmıştır. Caminin içi, üst sıralarda 12, alt sıralarda ise 8 büyük pencereden ışık alır. İçmekânın bu tasarımla insana ferahlık veren bir görüntüsü vardır. Mihrap, mermer ve mozaikle yapılmıştır. Ü zerinde istalaktit vardır. Minberi de somaki mermer kaplıdır. Solda bir de somaki mermerden yapılmış vaaz kürsüsü vardır. Caminin duvarlarında bulunan Allah, Muhammed levhalarıyla, minberin üstündeki oyma Kelime-i Tevhid`in yazıları bizzat Padişah Abdülmecit tarafından yazılmıştır. Altında padişahın imzasını okuyabilirsiniz. Caminin harim kapısı üstünde sağda Hünkâr Mahfili, solda müezzin mahfili vardır. Bu mahfiller sundurma halinde değil birer loca gibidir. Caminin son cemaat yerinde sağda ve solda altlı üstlü üçer odalı ve sofalı birer kısım vardır. Sağdakinin kapısı denize açılır ki burası Hünkâr Mahfilidir. Hünkâr Mahfili, kuzey girişinde batı cephesinde ve iki katlıdır. Bu düzenleme açıkça hünkârın deniz yoluyla geldiğine işaret eder.

Giriş, iki yandan on basamaklı merdivenlerle ulaşılan bir portikten verilmiştir. Bu şekilde caminin üst katına doğu ve batı tarafından her iki yönde bulunan merdivenlerle çıkılır. Bu nedenle cami bölümü olan harimden üst kata doğrudan ulaşma imkânı yoktur. Bu düzenlemenin dönemin protokol ve emniyet kurallarına uygun olarak yapıldığını görürsünüz.

Zengin süslemeleriyle çok gösterişli olan bu cami, devamlı tamir gördüğünden, her defasında içindeki kalem işleri de yenilenmiştir. Yapıldığı tarihten bu yana farklı zamanlarda beş defa tamir geçirmiştir. Bu tamir yılları sırasıyla 1862-1866-1894--1964-1984`tür.

1894 yılındaki büyük zelzelede kıble tarafındaki pencerenin üstü ve duvarı çatladığı için alçı ile kontrol camı konmuştur. Bu felakette minarelerin ikisi de şerefelerin altına kadar yıkılmış sonra tekrar yapılmıştır. Bütün bu onarımlardan sonra Ortaköy Deresi yatağı üzerindeki temellerinin yeterli sağlam sahip olmadıkları ve caminin denize doğru kaydığı ve göçmek üzere olduğu anlaşıldığında, onarıma alınmak üzere cami 1960 yılında ibadete kapatıldı. Dört yıllık bir bekleme ve araştırmadan sonra 1964`de önemli bir onarımdan geçti.

Cami kubbesi askıya alındı. 20 metre derinlikteki sağlam zeminde inşa edilen fore kazıklarla temel takviye edildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü`nün yürüttüğü önemli bir restorasyon projesi olarak bilinen bu çalışmalarda 64 tane fore kazık cami benden duvarları boyunca karşılıklı olarak kullanılmış ve 80 ton çimento şerbeti enjekte edilerek zemin takviye edilmiştir. Duvar araları oyularak içinden demir putreller geçirildi ve nihayet askıya alışmış olan kubbe sökülerek yerine özgün kubbe formunu elde etmek üzere biri içerde, diğeri dışarıda iki ince betonarme kabuk yapılarak kubbe yenilendi. Cami ibadete 1976`da açılmıştır. Ortaköy Büyük Mecidiye Camii bu büyük restorasyondan sonra 1984 yılında büyük bir yangın geçirdi ve beşinci defa onarıldı.

Yapıldığı günden bu yana Boğaziçi`ne ayrı bir güzellik katan bu camiyi bir de bu gözle görüp gezin derim.