Osmanlı Cihan Devleti`ne büyük hizmetleri dokunan Yeniçerilik müessesesinin özellikle son dönemlerinde İstanbul da yeniçerilerin saraya başkaldırması ve halkın, ticaret erbabının iş süreçlerine müdahil olması adetâ bir gelenek haline gelmişti.

Yeniçerilerin, İstanbul halk literatürüne kazandırdıkları bir terim olan 'Balta asmak' sözde koruma, gözetme, sahip çıkma adı, görüntüsü altında İstanbulluların ya da İstanbul a mal ve hizmet götürenlerin ticaretlerine zorla ortak olmaktı. Balta asmak, yeniçerilerin zorbalıklarını ifşa eden bir tabirdi ve kesinlikle hayra alâmet değildi. İsyankâr yeniçeri askerlerinin kılıç, bıçak ve bilek gücüne dayanarak haraçalmak için geliştirdikleri ticaretten pay kapma yöntemiydi.

Balta asmak bir nevi alan belirleme sistemiydi. Bir yeniçeri ortasının balta astığı bir binada yahut gemide, iştahları kabartacak kadar çok büyük bir gelir söz konusu değilse, buraları diğer yeniçeri ortaları tarafından hedefe konu edilmezdi.

'Yeniçeriler' kitabının müellifi Reşat Ekrem Koçu nun gözüyle 'balta', son yeniçerilerin argosunda 'bir mal veya bir şahıs üstünde sahip çıkma hakkını beyan eden belge, nişan demekti.

'Haydut' vasıflı yeniçeriler, bağlı bulundukları Yeniçeri ortasının nişanını levhaların üzerine çizip resmederdi. Söz konusu nişanın, Yeniçerilerin haraçalmayı düşündükleri limana ürün sevkiyatı yapmakta olan gemilere asılmasına ise 'balta asma' denilirdi. Nişanlar, yeniçeri asilerinin güçlerine göre bazen bir veya birkaç, bazen de onlarca gemiye birden asılırdı. Yeniçeriler böylelikle gemide hâkimiyetlerini ilan ederek bir taraftan gemidekilere 'güvendesiniz' mesajını verirken diğer taraftan da yapılacak olan ticarete ortaklıklarını ilan ederdi.

Balta asmak fiiliyle meşgul olan yeniçeri isyancılarının sayıları bazen yüzlerle ifade edilirdi. Ellerinde pala bıçak, bellerinde saldırma, yatağan bulunan yeniçeriler, umumiyetle meslektaşlarının İstanbul`un sahil kesimlerinde işletmekte oldukları kahvehanelerde oturarak limanlara gemilerin, ticaret mekânlarına da malların, yüklerin gelmesini beklerdi. Bu gürû htaki yeniçerilerin bir kısmı sahil kahvehanelerinde kendileri için ayrılan bölümlerde, bekâr odalarında konaklardı.

Özellikle İstanbul limanları 'balta asma' hususunda Yeniçerilerin hâkimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Bıçkın Yeniçeriler, rakiplerinin balta astığı gemilere, yapılara, mekânlara zaman zaman ani baskınlar düzenleyerek kendi baltalarını asmaya çalışırdı. Böylelikle ticaretin aslan payı, kanlı çete savaşının ardından el değiştirirdi.

Mehmet Seyda, balta asma savaşlarının geçtiği mahallin bir zamanlar İstanbul un silüetini oluşturan Galata surlarının dışındaki hendek mevkii olduğunu ve söz konusu hendeğin yaralı ve ölü yeniçerilerle dolup taştığından söz eder.

Reşat Ekrem Koçu, İstanbul limanlarına erzak ve emtia taşıyan gemilerin kaptanlarının ve sahiplerinin tahliye ve satış işine karışamadıklarını, ticareti ve hammaliyeyi isyancı Yeniçerilerin üstlendiğini belirterek balta asma eyleminden türeyen 'bıçak altından geçirme' 'ameliyesi'ni gündeme getiriyor: 'Geminin yükü tamaı (iştihayı) çekecek kadarsa, bıçağına ve avanesine güvenen bir başka zorba, evvelce takılan baltayı indirir, yerine kendi nişanını asar ve derhal oracıkta kanlı bir kavga başlardı. Bir tarafın, öbür tarafı sındırmasına 'bıçak altından geçirme' denilirdi.'

Koçu, aynı şekilde müslim veya gayrimüslim zengin yahut orta halli bir kimsenin İstanbul içinde bir bina yaptıracağı zaman bina ister konak, isterse küçük bir ev olsun, bölgedeki yeniçerilerin balta asmak suretiyle inşaata musallat olduklarını, bundan sonra, inşaat sahibinin keresteden çiviye, inşaat işçisinden sıva işlerine kadar her hizmeti yeniçeri zorbalarının istediği fiyattan ve yerden satın almak zorunda kaldığını, böylelikle söz konusu binanın 100 altına mâl olabilecekken 300 altına mâl olduğu belirtir.