Zengin bir biyoçeşitliliğe ev sahipliği yapan sulak alanlar tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleri. Sulak alanlar balıkçılık, tarım, hayvancılık, saz üretimi, turizm ve ulaşım olanakları sunarak ekonomiye de katkı sunuyor.

Ramsar Sözleşmesi Sekretaryası dünya genelinde taşkın ve kuraklık gibi doğal afetlerin gerçekleşme sıklığının son 35 yılda iki misli arttığını belirtiyor. Birleşmiş Milletler de doğal afetlerin yüzde 90`lık kısmının su ile ilişkili olduğunu tahmin ediyor.

Sulak alanlar tanımı, işlev ve değerleri bakımından ülkemiz de pek bilinmemektedir. 'Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklıklar, sulak çayırlar, sazlıklar ve turbiyerler' sulak alan sınıfında kabul edilmektedir.

Sulak alanlar, yağışın aşırı olduğu dönemlerde fazla suyu sünger gibi depolayarak taşkınların etkisini azaltıyor, yağışın az olduğu mevsimlerde ise depoladıkları suyu salarak kuraklık ve su kıtlığına çözüm olabiliyor.

Toprağın tuzlanmasını önlüyor

Sulak alanlar bulundukları bölgenin daha nemli olmasını sağlayarak yerel iklime olumlu katkı veriyor, içbölgelere deniz suyunun girmesini ve dolayısıyla toprağın tuzlanmasını önlüyor.

Özellikle sel ve kuraklık gibi doğal afetlere karşı hazırlıklı olmak ve etkilerini azaltmak için sulak alanların etkin biçimde korunması ve yönetilmesi gerekiyor.

Sulak alanların korunmasını ve akılcı kullanılmasını hedefleyen Ramsar Sözleşmesi son yıllarda sayıları ve şiddeti artan afetlerin önlenmesinde kilit bir rol oynuyor.

Bugün Anadolu da dikkatlerden kaçan kurumuş durumdaki en büyük sulak alan Konya Ereğli ,Karaman ve Karapınar ilçeleri arasında kalan Ereğli Sazlıkları ve Akgöl sahasıdır. Göl 1995 yılında geçte olsa Bakanlar Kurulu kararı ile kuş cenneti ve SİT alanı edilmiştir. Sadece göl sahası 6787 Hektar iken bugün ancak 2000 hektarlık alanda kış döneminde su bulunmakta. Göl ve sulak alanın kurumadan önce sulak alanın toplamının 21000 hektar olduğu düşünüldüğünde sahanın %90 nın bugün kurumuş olduğunu görüyoruz . Akgöl ve çevresi alüvyal bir sahadır. Aktüel Akgöl, çevresindeki alüvyal ovadan bir kaçmetrelik seki eşikleri ile ayrılır. Akgöl, bugün geniş açık aynalardan sazlık kamışlık alanlardan, irili ufaklı çok sayıdaki kum ve çamur adalarından oluşmaktadır. Ormitolojik açıdan son derece zengin olan Ereğli Sazlıkları olarak isimlendirilen bu alanda şimdiye kadar 200 den fazla kuş türü gözlenmiştir. Bilindiği üzere Kuzeyden Güneye dört önemli kuş göçyolundan ikisi Türkiye üzerinden geçmektedir. Bu yönüyle ülkemiz sulak alanları diğer ülkelerin sulak alanlarından daha farklı bir konumdadır.

Ü lkemizde 1 milyon 300 bin hektar sulak alan habitat kurutma, ıslah, sulama ,sıtma ile mücadele ve baraj gibi proje uygulamaları ile 1960-2010 yılları arası yeni zirai alanlar oluşturmak adına tahrip edilmiştir. Bugüne kadar yapılan kurutmalar neticesinde elde edilen arazilerden istenilen sonuçalınamamış, tuzlanma ve rüzgar erozyonu gibi nedenlerle toprak hızla verimsizleşmiştir. Havzalarda su rejiminin bozulmasının yanı sıra, iklim değişikliklere de neden olmuş, bir çok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi, hatta neslinin yok olması gibi ileride telafisi olmayacak noktalara gelinmiştir. Pek çok yerde iklimine uygun olmayan yada aşırı su tüketen tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi, bu bitkilerin su ihtiyacının karşılanması için sondaj kuyularıyla yer altı sularının aşırı miktarlarda alınması gölleri besleyen akarsularda plansız ve çok sayıda baraj ve gölet yapılması havzalardaki su miktarının azalmasının en önemli sebebidir. Konya Ereğli Akgöl gibi pek çok sulak alanda olduğu gibi su seviyesinin düşmesi problemine DSİ`nin planlaması ve kurulan sulama birliklerinin göl ve sulak alana vermesi gereken can suyunu 30 yıldır vermemesi en önemli sebeptir. Yanlış politikalara su kirliliğine neden olan kanalizasyon ve sanayi atıklarının verilmesi eklenince habitat büyük zarar görmüştür. Kontrolsüzce avcılık faaliyetleri ve Kuruyan alanlarda aşırı otlatma, kontrolsüz saz kesimi gibi sebeplerle de kuşların beslenme üreme ve göçolanaklarını ciddi olarak bitirmiştir.

Örneğin dünya çapında nesli tehlikede olan küçük kerkenez alanın önemli kuş alanı statüsünü korumasını sağlayan türlerden biridir. Yine Mahmuzlu kız kuşu, Sarıbaşlı kuyruksallayan, bataklık kırlangıcı, Gülen sumru, Uzunbacak, Kız kuşu, Angıt, Macar ördeği, Suna, Döğüşkenkuş, Van gölü martısı, Gümüş martı, Erguvani balıkçıl, Gri balıkçıl, Flamingo türleri alanda az da olsa mevcut türlerdir. Özellikle kış aylarında küçük birikintiler, ufak göller oluşmakta bu sayede alan birçok kış göçmeni kuşa ev sahipliği yapmaktadır.

İçAnadolu`nun en büyük bu florası yanlış su politikaları ile bölgede sulu tarıma geçişin bir şekilde kurbanıdır. Dünyanın en önemli 16`ncı sulak alanı olma özelliği taşıyan Akgöl Sazlığı ve çevresinin kuruması ile civar kentler son yıllarda oluşan ve hızı saatte 100 kilometreye ulaşan kum fırtınaları görmektedir. Civardaki kentlerde zirai ürünlerde mikro klima bozulduğu için elma ve beyaz kirazda meyvede sık sık don ile yazları oluşan aşırı sıcaklar nedeniyle kayıpları görülmeye başlamıştır.

Alanın kuş varlığının eski haline dönmesi mümkün değilse bile üreme ve kışlama dönemlerinde önemli sayıda kuş türüne ev sahipliği yapabilmesi için bölgenin su rejiminin bölgedeki sulama birliklerince yeniden planlanması, çiftçilerimizin ve birliklerin suyun tamamını kullanma yönündeki arzu ve ihtiraslarından vazgeçmeleri ile mümkün olabilir. Yeniden düzenlemelerle ilgili barajlarda biriktirilen bir miktar suyun Akgöl` e bırakılması ki buna göl için gerekli can suyu olarak tanımlamaktayız bunun temini ile iyileşmeler ancak gerçekleşebilir. Bölge de tarımda kullanılan salma sulama yönteminin damla veya yağmurlama ile değiştirilmesine yönelik büyük bir projenin başlıyor olması bu acıdan oldukça ümit verici ve önemli .

Günün sözü ,

Einstein `` asıl kötülük yapanlar, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlardır!``