TARİHİN ÖTEKİ YÜZÜ

Dün İstiklal Savaşımızın Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’nın 76. Ölüm yıldönümüydü. Yalnız Cumhuriyet devrinin ilk 15 yılında geçirdiği çileli hayatında değil, resmi tarihte de “mağdur” edilmiş değerli bir şahsiyet olan Paşa’yı Kâzım Karabekir Vakfı’nın Kadıköy Belediyesi ile ortaklaşa düzenlediği bir anma toplantısı haricinde yad edene rastlamadım desem yeridir.

Whatsapp Image 2024 01 26 At 18.04.20 (3)

TRT Haber’in tviti (X’i mi demeliydim?) ise evlere şenlikti. Güya Karabekir Paşa 1927-1938 yıllarında “inzivaya çekilmiş”! Neden ki? Sebebini neden söylemiyorsunuz? O zamana kadar savaş ve siyaset meydanlarında kan ve ter dökmüş bir kahraman henüz 40’lı yaşlarında neden inzivaya çekilir? Ve neden 1938 yılından sonra tekrar siyasete döner?

Aynı garabete bir başka resmi tarih üretim merkezi olan Türk Tarih Kurumu da imza atmakta gecikmedi. O da Kâzım Karabekir Paşa’nın hayatının 1924 yılında askerlikten ayrılıp milletvekilliğini tercih ettiğine kadarki kısmını gayet güzel bir şekilde anlatırken film orada aniden kopuyor ve 1946 yılında TBMM başkanı olarak görüyoruz onu. Peki aradaki 22 yılda neler cereyan etti? TTK’nın herhangi cevabı yoktur bu basit soruya. Orası cıss’tır çünkü.   

Whatsapp Image 2024 01 26 At 18.04.20

Maalesef resmi söylemde açıklaması olmayan, hatta sorulması dahi yasaklanan tehlikeli sorulardır bunlar. Soru yasak olunca cevabın da savsaklanması kaçınılmazdır.

Lakin üzülmeyin, herhangi bir resmi sıfatımız olmadığı için biz hem o tehlikeli soruları soracak, hem de bizzat Karabekir Paşa’nın sözleriyle cevaplandıracağız aşağıda. Kaynağımız öyle gizli mizli değil, açık: Kâzım Karabekir Paşa’nın düzenli olarak tuttuğu Günlükler’inin 2. cildinden naklediyorum (Yapı Kredi Yayınları, 2009, s. 933 vd.).  

Whatsapp Image 2024 01 26 At 18.04.19

Yeni baskı dalgası geliyor

1 Ocak 1925’te yeni bir baskı dalgasının gelmekte olduğunu haber veren ilk gelişme basında yaşandı. Fethi Bey hükümeti İstanbul’da Toksöz ile İngilizce çıkan Orient News adlı gazeteleri kapatmış. Öte yandan Tanin gazetesinin yazdığına göre Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Paşa Konya’da şunları söylemiş:

“Yeni partinin muhafazakâr olmasını isterdim ki, düzenleyici (nâzım) olalım. Bunu yapsalardı, onlara yardımcı olmak borcumuzdu. Halbuki bizden daha ilerici (“terakkiperver”) olduklarını söylüyorlar. Bu yüzden düzenleyicilik görevimiz kalmıyor. Karşıt tutum almak mecburiyetindeyiz.”

9 Şubat 1925 günü öğleden sonra saat 5,5’da Meclis Genel Kurulu’nda Başbakanlık bütçesini görüşüyorduk. Salonun dışından 3 el ateş edildiğini duyduk. 2-3 dakika kadar sonra 2 el silah daha patladı. Doğu cephesinde tümen komutanlarımdan olan Deli Halit Paşa, bir başka milletvekili olan Kel Ali (Çetinkaya) tarafından mücadele ederken vurulmuş. Meclis’te 5 gün yaralı halde yattıktan sonra 14 Şubat’ta vefat etti. Cenazesi trenle İstanbul’a getirildi.

13 Şubat günü Şeyh Said isyanı patlak verdi. İsyan, asilerin Piran’da jandarma müfrezesine taarruzuyla başlamış. Olaydan 10 gün sonra Başbakan Fethi Bey’in Terakkiperver Cumhuriyet Partisi yönetimiyle görüşmek istediği haberi geldi. Ben, Rauf (Orbay) Bey, Cafer Tayyar (Eğilmez) ve Adnan (Adıvar) Bey beraber görüşmeye gittik. Şeyh Said isyanı Lice ve Hani bölgelerine kadar yayılmış. 25 Şubat’ta Elazığ isyancıların eline düşmüş, şehrin Diyarbakır’la bağlantısı kesilmiş.

Meclis’te din ve dinî mukaddesat esasına dayalı cemiyetler kurulması aleyhindeki kanun kabul edildi. 2 Mart’ta hükümeti güvenoyu alamayınca Fethi Bey istifa etti. Yeni hükümeti kuran İsmet Paşa’nın İstiklal Mahkemelerini diriltmek istediği haberleri yayılıyordu. “İsmet Paşa, İstiklal Mahkemelerini ıslahat aleti zannediyorlarsa çok yanılıyorlar” diye beyanat verdim.

Takrir-i Sükûn Kanunu CHP Grubunda 120 oyla kabul edildi. 25 hayır oyu çıkmış. Meclis’te yapılan görüşmelerde TCP adına Ali Fuat Paşa hükümete güvensizlik oyu vereceklerini açıkladı. Ben de söz aldım.

Whatsapp Image 2024 01 26 At 18.04.20 (1)

Takrir-i Sükûn Kanunu nasıl çıktı?

3 Mart 1925: Takrir-i Sükûn Kanunu’na red oyu vermek, vermeleri için çalışmak, tartışmaya hazırlanmak, şubeleri uyarmak için uğraşıyor ve her türlü mücadeleye amade olduğumuzu çevremize telkin ediyorduk. Maalesef yukarıdan gelen emir gereğince 5 Mart’ta Takrir-i Sükûn Kanunu kabul edildi! Ve aynı gün İsmet Paşa 180 milletvekilinden 154’ünün oyuyla Başbakan oldu. 24 red oyu, 2 de çekimser oy çıktı.

Daha nefes almaya fırsat kalmadan ertesi gün İstanbul’da 6 gazetenin birden süresiz kapatıldığı haberi geldi. Kapatılan gazetelerin adları şöyle: Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf, İstiklâl, Sebilürreşad, Orak Çekiç ve Aydınlık. Trabzon’da çıkan İstikbâl ve Adana’da çıkan Sayhâ gazetelerinin de kapatıldığını öğrendik.

Mecliste İstiklal Mahkemesi’ne üye seçimi yapıldı. Bizim parti oturumlara katılmadı. Dolayısıyla mahkeme üyeleri sadece CHP’liler tarafından oluşturuldu.

12 Mart’ta Meclis’te 1926’da İstiklal Mahkemesi tarafından asılacak olan Rüştü Paşa gazetelerin neden kapatıldığını İçişleri Bakanı’ndan sordu. Bakanın cevabı, “Sorma” oldu! 4 gün sonra 4 gazete daha kapatıldı.

Partimiz üzerindeki baskı her geçen gün şiddetleniyor. Nitekim 13 Nisan’da Ankara İstiklal Mahkemesi kararıyla kulüplerimizde arama yapıldı. Bugün Trabzon kulübünde arama yapmış, evrakı mühürlemiş ve Of örgütüne ait isimleri içeren bir kâğıdı almışlar.

Mart’ın 16’sında Tanin gazetesi süresiz kapatıldı. Sorumlu müdürleri Ankara İstiklal Mahkemesi’ne verildi. Sebep de Tanin’in “İstanbul Terakkiperver Partilerine baskın” tarzındaki yazısıymış.

20 Nisan’da Meclis’i 6 ay tatile sokmak istediler. Partimiz Meclis’i devre dışı bırakma yolundaki bu girişime itiraz etti ama tatil kararı CHP tarafından çoğunlukla kabul edildi.

Arkasından İçişleri Bakanı hükümetin 4 talebini başkanlığa verdi. Bunlar İsmet Paşa’nın imzasıyla verilen, 1) İstiklal Mahkemeleri’nin süresinin 6 ay uzatılmasını, 2) Ankara İstiklal Mahkemesi’ne de idam yetkisinin verilmesini, 3) Doğu’da sıkıyönetimin 7 ay uzatılmasını, 4) Doğu’da il örgütünün tashihi hakkında hükümete yetki verilmesini içeriyordu. 1. ve 2. maddelere itiraz ettik. Ankara İstiklal Mahkemesi’ne idam yetkisi verilmesi meselesinde iki kere söz aldım. Tam ilk TBMM’nin açıldığı günün 5. yıldönümüne 1 gün kala Meclis CHP’nin kararıyla tatile girdi.

Hakimiyet-i Milliye gazetesi, 28 Nisan’da Tanin başyazarı Hüseyin Cahid (Yalçın) Bey’in İstiklal Mahkemesi’nde sorgulandığını yazıyor. Hüseyin Cahid Bey Çorum’a sürgüne mahkûm edildi.

3 Mayıs’ta gazeteci Zekeriya (Sertel) ve 3 arkadaşı 3’er yıl kalebentliğe mahkûm edilmiş. Zekeriya Bey Sinop, arkadaşı Cevat Şakir (Kabaağaçlı, Halikarnas Balıkçısı) Bodrum hapishanesine nakledilecek.

20 Mayıs tarihli İzmir gazetelerinde Diyarbakır İstiklal Mahkemesi’nin bölgedeki Terakkiperver Kulüplerinin din propagandası yaptığı için kapatılmasına karar verdiği yazılı. Partimizin Urfa bölgesindeki sekreteri Fethi Bey de 3 yıl kalebentliğe mahkûm edildi.

3 Haziran günü Ankara’da hükümet kulüplerimizin kapatılmasına karar vermiş!

Whatsapp Image 2024 01 26 At 18.04.20 (2)

10 Haziran günü İsmet Paşa’ya mektup yazıp “Şahsî hücumlara hala devam etmek küçüklüktür” dedim. Cevabı 21 Haziran’da geldi. Hayret! Okuduğunu anlamamış. Vesveseli birçok bahisler yazmış! Hala gazetelerde, nutuklarda, kitaplarda şan ve şerefi bölüştüren kendileri halbuki! Hala dar (münferit) zihniyetlerle bir milleti yönetmek gibi 20. yüzyıla yakışmayan bir zihniyete sahipler!

20 Haziran’da aldığımız habere göre Tevhid-i Efkâr, Son Telgraf, Sebilürreşad ve Toksöz gazetelerinin sahipleri İstiklal Mahkemesi’ne gönderiliyormuş.

11 Temmuz’da CHP yurt çapında 14 müfettişlik teşkil etti. Parti, başta Cumhurbaşkanı olmak üzere hükümet emrine tabi bir örgütlenmeye gidiyor! Ve CHP’den başka parti yaşatılmıyor!

Terör mahkemeleri

27 Temmuz tarihli gazeteler geniş çaplı bir İttihatçı tutuklaması olduğunu yazıyor.

1 Ağustos 1925: Mesele, İstiklal Mahkemelerinin terörüdür. Tutuklananların evlerinde polis aramaları, polislerle rastgele bir vakitte bir insanın karakola götürülmesi, düşünülürse ne kadar hazin bir tablodur. Gözyaşları, elemli dövünmeler, kalplerin kanaması, mevkilerin itibarının sarsıntısı, tahliye olunsa bile bir kişinin tutuklanmasıyla sebep olanlar yalnız onun ve ailesinin değil, bütün onları sevenlerin bedduasını da alıyor. Şu halde ömrümüz terörle mi geçecektir? En yüksek eğitim görmüş, yılların emeğiyle kütüphanesini, hatıratını tespit etmiş bir insanın evinde, aldığım emri yapacağım gayretiyle basit insanlar tarafından yatak odalarına kadar yapılan aramalar ne hazin bir levhadır. Cumhuriyet, her dimağda munis, cazip, feyizli bir kelime olmalıdır. Yoksa dehşet, korkunç, kişisel özgürlüğü tehlikeye koyar bir umacı gibi yeni neslin zihniyetine nakşolunmamalıdır.”

Whatsapp Image 2024 01 26 At 18.04.19 (1)

11 Ağustos’ta Vatan gazetesinin de kapatıldığı haberi geldi. 2 gün sonraki gazetelerde İstiklal Mahkemesi’nde gazetecilerin yargılanması haberi vardı. Sadri Ertem [Ethem] Bey’in bir iki cevabı önemlidir. Şöyle demiş: “Tahakküm eden göz Cumhurbaşkanıdır.” Ayrıca Bizans’ın Ankara’ya nakledildiğini yazıyor.

Gazi, Kastamonu’da bir kışlada verdiği nutukta milleti yönetenlerin dayanağının ordu olduğunu söylüyor. Şöyle diyor: “Meşrutiyeti, bağımsızlığı kahraman subaylarımız yapmıştır. Bundan sonraki ilerleme de böyle (yani ordu eliyle) olacaktır.”

Osmanlı padişahları da böyle yapardı. İyiler iyi, kötüler kötü, yani sabit istikamette… Bu yanlış zihniyet, ülkenin geleceği için tehlikedir. Meşrutiyeti ilan için millette gerektiği gibi örgütlenme yapılmamasının kötülüğünü hep beraber gördük. İstiklal Savaşı’nda ise milletin önemlice bir örgütü vardı. Geleceğin sağlam olması için ise her örgütü millete yaptırmalıdır. Bu örgütleri yönetecek bilinçli halkımız çoktur.

30 Eylül tarihli Vakit’te namazda Türkçe Kur’an okunması gerektiğine dair Mehmet Nuri imzalı, 1 Ekim tarihli Vakit’te ise camilere ayakkabıyla girilmesi ve secde yerlerinin yüksek yapılması hakkında yazılar çıktı.

Gazi, Halk Partisi binası yaptırmak için (ki bu bina sonradan ikinci Meclis binası olmuştur) dedi ki: “Milletvekillerini partide tutmak için lokantası, salonlarıyla mükemmel bir bina gereklidir. Muhalif olanları koymayız, gidecek yer bulamayınca partiden çıkamazlar!”

Buraya Meclis’te İstiklal Mahkemeleri hakkındaki beyanatımı almak istiyorum:

“İstiklal Mahkemelerini tarihe karıştırmak Yüce Meclis için bir şeref olacaktır. Sıkıyönetim bölgelerinde kurulan sıkıyönetim mahkemeleri maksadı temine kâfidir. İsmet Paşa hazretleri İstiklal Mahkemelerini ıslahat aleti zannediyorsa pek aldanıyor. Şunu arz edeyim ki, 20. medeniyet yüzyılında bir millet zan ve vehimle yönetilemez.

İstiklal Mahkemesi’nde idamla yargılandı

24 Mayıs’ta Partimiz bütçeye red oyu verdi.

15 Haziran’da M. Kemal’e suikast tertipleyenler yakalanmış. Gazi ertesi gün İzmir’e gitmiş. 17 Haziran’da ise Ankara’daki İstiklal Mahkemesi İzmir’e hareket etmiş.

Bu suikastı tertip ve icra edenler, dıştan ve içten milletin canına suikast eyliyorlar. Eğer hükümet, bilgisi varken –Kürtlük mesesinde olduğu gibi- bu duruma gelinceye kadar ses çıkartmadıysa, ülkeye ve hükümete halen ve tarihen ne fenalık geleceğini takdir etmelidir.

Falih Rıfkı (Atay) Hakimiyet-i Milliye’de partimize namussuzca saldırıyordu: Namussuz herif, hükümet Kürt meselesinden, partinin kurulmasından aylarca önce haberdarken, isyan bölgesindeki valilere bile haber vermediği sabitken, bunu nasıl hala partimize atfediyorsun? İzmir suikastının asıl partimize karşı düzenlendiği anlaşılıyor.

22 Haziran: Ankara’da Jandarma Komutanı evime geldi. Koruma altında Polis Müdüriyetine götürüldüm. Geceyi nezarethanede yer yatağında rahatsız geçirdim. Jandarma komutanı ile Valiye haber gönderdim. “Bana iyi bir oda bulsunlar, bir komutana karşı bu durum ayıptır” dedim. Bunun üzerine Jandarma Komutanı’nın odasına aldılar. Biraz rahatladım.

Haziran’ın 25’inde trenle İzmir’e doğru yola çıkarıldım. Ertesi gün İzmir Polis Müdüriyetine götürüldüm. Gece iyi uyuyamadım. Odam kasvetli. İyi bir oda istedim. Avlu tarafında siyasî kısım müdürünün odasına nakledildim. Fakat pencereler çivili. Açmıyorlar.

28 Haziran’da ön ifademi yazılı olarak aldılar. Ertesi gün çivili pencerelerden birini açtırdım.

3 Temmuz’da mahkemeye götürüldük Savcı iddianamesini okudu. Hayret! Neler olmuş ve biz tertip etmişiz! Önce hayret edip kızdım, sonra da güleceğim geldi!

11 Temmuz’da mahkemeye çağrıldık. İddianame okundu. İstiklal Savaşı esasındaki durum tamamen yanlış izah edildi. Erzurum Kongresi’nde Gazi’nin başkanlığı aleyhine bir oy varmış, o da benimkiymiş! Oysa ben üye bile değildim, kongreye dahi katılmamıştım! Gazi’yi kongreye zorla kabul ettiren ve başkan yaptıran, canını koruma altına alan da bendim üstelik.

Temmuz’un 13’ündeki beraatimize karar verildi. Serbest bırakıldık. Halk müthiş alkışladı. Baştan ayağa bizi öptüler. Otomobile kendimizi dar attık.”

Kâzım Karabekir Paşa’nın TRT ve TTK tarafından atlanan yıllarında yaşananlardan bir tutam bunlar. Daha 1933 faciası var ki evi basılıp belgelerine el konulmuş, İstiklal Harbinin Esasları adlı kitabı yaktırılmıştı. Bunlar için Kızıl Pençe adlı kitabıma müracaat oluna.